Seküler bir toplum olan Yugoslav halkının dinselliklerinin Lenin’e hürmetleri bağlamında gösterilmesi de yönetmenin seyirciyi düşündürmek istemesi olarak yorumlanabilir.
Amerika’da yaşayan Yunan yönetmenin, doğduğu Osmanlı Yunanistanının (bugünkü Makedonya) ilk yönetmenleri olan Manaki biraderlerin 1905’te çektikleri orijinal görüntüleriyle başlayan film, ilerleyen bölümlerde savaş odaklı bir Balkan tarihi veriyor. Dönemin toplumsal yapısını ve çizilen siyasi sınırların bu toplumsal yapıyı nasıl etkilediğini göstermesi açısından Manakilerin çektikleri çok değerli ve bu yüzden Angelopoulos bu görüntüleri, ünlü üçlemesi The Travelling Players’da da yine ilk sahnelerde göstermişti. Yönetmen, gerek Manakilerle gerek filmlerindeki karakterleriyle doğduğu topraklarda ortak geçmişleri olan birilerini arayanların hikâyesini anlatıyor, Ulysses’ Gaze de buna istisna değil.
Yönetmenin diğer filmlerinde daha çok Yunanistan siyasi tarihiyle ilgili İç Savaş gibi gerçek konular yer alırken, bu film konusu itibariyle gerçek zamanda geçse de, görselliği ve dostluk, milliyetçilik, savaş ve insan doğası hakkında vermek istediği mesajlarla gerçekle sürreel arasında gidip geliyor. Film, ana karakter olan A’nın, Manakilerin çektikleri ilk filmin kayıp olan negatifini aramasını konu ediniyor. Makedonya’da başlayan A’nın yolculuğu, doyurucu görsel sahnelerle Bulgaristan, Romanya, Sırbistan ve Bosna’da devam ediyor. Bosna’daki savaşın henüz bittiği 1995’te kurşun işlemiş binalar gibi gerçek mekânların kullanıldığı film, şiirsel atmosferde eski ve yeniyi kıyaslatırken insanların acımasızlığı, birbirlerinin acılarına karşı duyarsızlığının yanı sıra umudu ve vefayı da işliyor. Örneğin karlı sahnelerde büyülü bir atmosferde vurulan çocuklar ve eşler yer alırken, güneşli havada ve pastoral ortamlarda eski arkadaşlarla bir araya gelmeyle güven, sevgi ve vefa hissi veriliyor.
Akılda kalan ve en bilinen kült sahne ise Ulysses’in illegal şekilde yük gemisiyle Tuna’da ilerlerken geminin taşıdığı Lenin heykelinin geçtiği yerlerde halk tarafından kıyıda bir azizmişçesine selamlanması. Seküler bir toplum olan Yugoslav halkının dinselliklerinin Lenin’e hürmetleri bağlamında gösterilmesi de yönetmenin seyirciyi düşündürmek istemesi olarak yorumlanabilir.
II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasındaki yıllardan başlayarak yakın geçmişe de gidip gelmeler yaşatan filmde, ana karakter A dışındaki diğer karakterler A’nın hayatının belli dönemlerini temsil ediyor. Savaş sonrası evlerine haciz geldiğini hatırlayan çocuk olarak gördüğümüz A’nın annesini bir sahne sonra yetişkin olarak trende görüyoruz. Her kadın karakterin Balkanlardaki bir bölgeyi veya bir olayı temsil etmesi, onlarla birlikte A’nın ve ülkelerin de zamanla dönüşümünü gösteriyor.
Son sahnedeki dansın umut vaad ettiği söylenebilse de filmde hâkim olan karamsarlık ve nötrlük, romantizmle ve büyüleyici beyaz, gri ve yeşilin öne çıktığı görsellikle dengeleniyor. Bir sanat filmi olan Ulysses’ Gaze Angelopoulos’a ve diğer filmlerinde de verdiği mesajlara aşina olanların anlayabileceği ve sevebileceği bir film.
Bu Eleştiriyi Paylaşın!