Yumruklarından çıkan keskin pençeleri ile bir mutant efsanesine dönüşen Wolverine karakteri daha ilk X-Men filminde, özellikle de Hugh Jackman’in karizmatik oyunculuğunun etkisi ile kendi sinemasını ve hayran kitlesini oluşturarak bir seriye dönüştü bile. X-Men serisinde belki de daha etkileyici mutant karakterler olsa da Wolverine, Hugh Jackman sayesinde hep bir adım önde ve hikayenin odak noktasındaydı. Marvel Prodüksiyon bu altın yumurtlayan cevheri farketmiş olacak ki karakteri yeni bir filmle hem de X-Men serisi ve hikayesi ile alakasız bir hikayede tekrar vizyona sokuyor.
Aslına bakarsanız “The Wolverine” 2013′ün tam olarak aksayan yanı da burada ortaya çıkıyor. X-Men meselesi ile alakasız ve zehirli bir engerek mutant dışında hiçbir mutant barındırmayan “The Wolverine” çeşitli zamanlarda ve çeşitli coğrafyalarda macera yaşayan bir süper kahramana indirgeniyor. Yakın bir zamanda Rus mafyası ile kapışan, Afrika’da vahşi kaplanları ya da Afganistan’da aşırı dincileri kesip biçen bir Wolverine görsek şaşırmayacağız.
Tüm bunlara rağmen aksiyon konusunda Tom Cruse ve Cameron Diaz’lı “Gece ve Gündüz” (2010) dışında bir deneyimi olmayan yönetmen James Mangold, keyifle izlenen, akıcı ve aksiyon anlamında etkileyici bir filme imza atmış. Filmografisinde “3:10 Yuma” (2007) gibi bir facia duran yönetmenden beklentileri fazlasıyla karşılayan bir film. Wolverine dışında da estetik dövüş sahneleri ile samuraylar ve bazen biraz abartıya kaçsalar da Yakuza savaşçıları filme hareket katmışlar.
Bu arada filmin bitişinden sonra hemen salondan çıkmazsanız size yeni X-Men filminin konusu hakkında ipuçları veren sahneyi kaçırmazsınız.
Havalar sıcak ve sinemalar klimalı… Eğlenceli ve dolu dolu bir aksiyon istiyorsanız kaçmaz…
Bu Eleştiriyi Paylaşın!