Başlarında klasik acıklı bir Siirtli hikâyesi sanılıyor. Dokuz kardeş bir “sofra bezi” etrafında, çayını yudumlayarak keyifle kahvaltı ediyorlar. Anne baba ve diğer tüm kardeşler… Kaderine başkaldırısını güreşe aşık olarak yaşayan Evin…
Enerjisi hiç kaybolmayan ve kaybettiğinde şehrine boynu bükük gitmenin, belki de tek şansını harcamanın baskısı altında… Bir küçük kız… Bir dünya üçüncüsü…
Altın Koza’da enerjisi ve kurguda ki etkileyiciliği ile bir ödüllü belgesel artık “Siirt’in Sırrı”…
Güçlü bir yönetmen çift… Rüştünü de ispatladılar… Her şey bir yana hikâyesi ile kurduğu ilişki ve samimiyeti…. “Daha anlatacak çok şey vardı da birini biz anlatabildik...” diyordu söyleşisinde…
Ben söyleşide belgeselin çekilmesinin bazı müsabakalarında onu olumsuz etkileyip etkilemediğini merak edip sormuştum… Belki de başarısına canı gönülden sevinen bir izleyici refleksi ile sorduğum acele bir soruydu…. Oysa apaçık ortada olan Siirt’in sırrının bu hikâyelerin ertelenmeden çekilmesinde saklı olduğu.
Her dakikası ile ödülülerini hakeden bir büyük belgesel… Kaçırmayın…
Bu Eleştiriyi Paylaşın!