Gerçek ve hayal dünyası arasında bir gezinti… Belki de her gün bizi hayallerimizden koparan, şiddetle yüzümüze çarpan, bizi bir senaryonun parçası olmaktan alıkoyan gerçek hayatımız… Bir çiçeğin yapraklarına hafifçe dokunup hissetmek ya da bir ağacın nefes alışını dinlemek… Var olanı hissetmek ve hissettirmek kendini sürüp giden hayatta… İz bırakmak… Kendini bırakıp işaretlerin sihrine, salınıvermek… Gülücükler saçarak, karmanın bumerangına inanmak…
Hayat acıdır… Gerçek hayatın travması, kaybolup hızla bizden alınan yaşamımız… Bırakın geleceğiniz için endişelenmeyi, taksitleri, almak istediğiniz apartman dairesini unutun… Uzanıp bir çiçeğin yaprağına özenle dokunduğunuz an, en son ne zaman? En son ne zaman sabahın heyecanını hissettiniz? Ya da bırakın etrafınızı saran hırs bulutunu… En son ne zaman bir sevgiliye yalansız, gerçekten ne olduğunuzu fısıldadınız?
Milyon dolarlar harcanıp yapılan ama bir hikayeden bile yoksun filmlere tokat gibi bir cevap… Prensesin Uykusu… Bir Çağan Irmak klasiği bu sanırım. Kameranın hayatın tam göbeğine saplandığı ve oradan seslendiği hikayeler. Sadece hikaye değil, sinemanın tüm argümanları ile üzerinize boca edilen bir modern yaşam masalı… Bir sihirli dokunuş…
Babam ve Oğlum’ la başlayan Issız Adam’ la ayyuka çıkan sinemasal bir gücün yeniden tezahürü… Prensesin Uykusu… Sadece hiç aksamayan hikayesi değil, daracık bir alanda, basit bir temadan, alabildiğine sinema becerisi ile bir masalı neredeyse yaratarak, Çağan Irmak yine ve yeniden karşınızda.
Filmin başarılı ve hiç göze batmayan görsel efektleri ile yarattığı hayal dünyasına inat, sinemanın klişeleriyle dalga geçercesine sizi gerçek dünyada tutan akıllı senaryosu; bam telinizi titreten müzikal yapısı ve görselliği ile son zamanlarda izlediğim en iyi filme imza atmış Çağan Irmak…
“Kader” mutluluğun kelimesi değildir…
İyilik üzerine kurun hayatınızı. Hem nedir ki mutlu olmak? Balık ekmeği can arkadaşınla yerken gülen bir yüze sahip olmak, her kötülük dolu cümleyi parmağınızı uzatıp susturmak…
Çağırma kötülüğü… Ve bırak hayatı aksın… O gün eğer her şey yolunda gitseydi bugün sen hayatımda olmayacaktın… “Mutluyum ve her şey yolunda gidiyor” diyip de “kader işte” der misiniz? “Kader” acıklı zamanların kelimesidir… Bırakın kendinizi, kurtulup endişelerinizden biraz soluklanın…
Çağlar Çorumlu ‘Aziz’ karakteri ile perdenin her yerinde ve hikayenin her sahnesinde… Sadece mimikleri ile değil, fiziksel oyunculuğu ile de takdiri hak ediyor… Sevinç Erbulak ise bir türlü kendini olduramadığı dizilerden şükür sıyrılmış… Onun nasıl bir oyuncu olduğunu unutmuştuk…
Bırakın keşkeyi… Belki de o gün her şey yolunda gitseydi hayatınız; “-Mısır bitti mi? -Patlatayım mı? -Bilmem ki…” olabilirdi…
Filmin müziklerinde ki başarısı ile Redd’ i de unutmadan hatırlatalım…Kısa bir kliple filmin dramatik yapısına kattıkları da cabası.
Şiddetle tavsiye olunur…
Bu Eleştiriyi Paylaşın!