Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum
Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum


Öyle Ya Da Böyle
Yazan : Emre SEVEN

Öyle Ya Da Böyle
Yönetmen
Alper Kaya
Senarist
Emrah Aktürk
Oyuncular
Erdal Tosun
Şeyma Korkmaz
Selim Erdoğan
Deniz Özerman
Ferit Kaya
Tür
Komedi
Yapım
100dk. Türkiye, 2015

 

 

 

Yönetmen aksini iddia etse de fragman filmin bir Ankara filmi olduğunu gerek repliklerle gerek görüntülerle tabiri caizse bas bas bağırıyor.






Son dönemlerin en favori sosyal içerik platformlarının birinde okuduğum "Sevdiği işi yapmak için inat edenlerin çok iyi bildiği 11 durum" paylaşımının sonunda rastladığım - ki viral reklam olduğuna son anda uyandım - fragman ve konu hoşuma gidince, hoşumun peşine takılarak düşüyorum sinemasal yollara... Hedef 16 Ekimde vizyona giren "Öyle ya da Böyle" filmi. Mekan bu kez daha öncekilerden farklı olarak Samsun'un emektar sineması Konak.

Konak demek çok şey demek Samsun için. Benim ve yaşı 20'nin üstündeki bir çok Samsunlunun sinemada seyrettiğim ilk filmin ev sahibidir Konak Sineması.  Öyle ya da Böyle filminin Samsun'da sadece Konak Sineması'nda gösterildiğini duyunca hem hatırasal bir mutluluk yaşıyorum hem de inceden tedirgin oluyorum.  Sebebi ise filmin "6 No'lu Salon"da gösteriliyor olma ihtimali.  Salon dediğime bakmayın.  Ufacık bir odaya sığdırılan 20 tane sinema koltuğu renksiz bir sahne son derece dandik bir ses sistemi ile alın size sonsuz bir sinema keyfi! Bu saloncukun ise Konak'ın meşhur ve tarihi büyük salonunun kapitalist bir zihniyetle ufak salonlara bölünmesinden türeme bir oda olduğunu öğrenmek ise ilaveten sinir bozucu.

Konak Sineması yönetimi tarafından pek beğenilmeyen daha doğrusu pek gişe yapmayacağı öngörülen filmler bu salonda gösteriliyor ve bir iki hafta içinde gösterimden kaldırılıyor.  Bu da ister istemez bir önyargı yaratıyor filmle alakalı.

Bu önyargı ve tedirginlikle yöneliyorum gişeye.  "Yeriniz neresi olsun" diye soran gişe görevlisinin ekranında 20 kişilik boş salonu görünce korkularımın yersiz olmadığını anlıyorum. Evet Film 6 No'lu kabus salonda.

Moralimiz bozulmasına rağmen yine de filmin Çalgı Çengi gibi gişede kıymeti bilinmeyenlerden olabilme umudunu taşıyarak giriyoruz Konak'ın tarihi kapısından içeri. Ayaklarımız geri geri giderek çıkıyoruz üst kattaki 6 No'lu salona.  Tek motivasyon kaynağı ise konusunu beğendiğim yeni bir yerli film izleyecek olmak.

Reklamsız bir şekilde duyurulan saatte başlıyor film. Fakat durumun vehameti başlar başlamaz anlaşılıyor.

Filmin websitesinde "Sevdikleri işi, sevdikleri şehirde yapmak isteyen ancak bu “ ‘şehir inadı’ neden var, neden şehir konusunda bu kadar ısrarlılar” kendileri dahi bilmeyen, iki gencin yaşamlarını konu edinen sıcak, samimi bir tebessüm filmidir “Öyle ya da Böyle”… paragrafıyla tanıtılan filme tebessümden ziyade kararsız sıfatı daha çok yakışıyor. Daha ilk dakikadan itibaren komedi mi dram mı, gerçek mi absürd mü, yerel mi ulusal mı vb bir sürü ikileme düşen film, aceleye gelmiş gibi duran senaryosuyla bir çok şeye değinmeye çalışırken  maalesef hiçbir şeye değinemeden ve iddia edilen tebessümü yaratamadan bitiyor.

İsim Öyle ya da Böyle.  Bir mücadele filmi izleyeceğimizi söylüyor isim. Bakalım. Üniversitede tiyatro-yazarlık okuyan -ki tiyatro yazarlık diye bir bölüm yok. Bölümün ismi Dramatik yazarlık -  Hakan ve Mehmet başkenti İstanbul olan kurtlar sofrası sektörde kendilerine yer bulmaya çalışan Ankara aşığı ya da Ankaralı iki genç yazar/senarist.  Ünlü edebiyatçı İhsan Salih Taşova'nın Koçyiğit Ali adlı eserinden uyarladıkları dizi senaryolarını satmak en büyük hayalleri. Fakat yazdıkları daha doğrusu uyarladıkları dizinin kabul görmesi, Koçyiğit Ali eserinin Taşova'nın en popüler romanı olarak kalmasına yani Taşova'nın yazmakta olduğu son romanını bitirememesine daha doğrusu bitiremeden ölmesine bağlı.   Diğer taraftan sınıf arkadaşlarının onların senaryolarını çalarak zengin ve meşhur olmaları, Hakan'ın aşkı Peri'nin Hakan'ın Ankara'da kalmak ısrarına rağmen onu terkedip üstüne üstük çalınan senaryoda oynaması yapımcıdan bir türlü gelmeyen haber ve tabi ki ev sahibi Yasemin'in kira baskısı Hakan ve Mehmet'i çileden çıkarıyor. Çareyi eskici dostları Apo ve ev sahibinin kocası Sadık'tan Taşovayı öldürmek için yardım istemekte bulan ikili olaya eski dolandırıcı yeni taksici Halis ve Mafyanın da dahil olmasıyla kendilerini tuhaf bir maceranın içinde buluyorlar.

Filmin ana mesajı  "emek hırsızlığı ile bir yere varılamaz" olarak özetlenebilir.  Fakat filmin bu mesajın dışına fazla çıkması, ana önermeyi desteklemesi ve beslemesi gereken yan hikayelerin ve diyalogların konuyla alakasız olması mesajın klişe göndermelere kalmasına sebep oluyor.  

Sanırım filmin asıl problemi yazının başında belirttiğim tarz kararsızlığı. Komedi mi Hüzün mü kararsızlığının zorladığı hikayesini Ankara&İstanbul, Zenginlik&Fakirlik Hayaller&Gerçekler Dürüstlük&Kurnazlık Hüzün&Komedi gibi karşılaştırmalar üzerinden anlatmaya çalışan film biçimi özümseyemediği için o kadar çok ikileme ve klişeye düşüyor ki seyir zevki bir yana Sadık karakterinin cinsel performansı, Mehmet'in alakasız bir yerde amiyane tabirle eve kız atması gibi sadece komiklik olsun diye senaryoya eklenen ve filme herhangi bir katkıda bulunmayan gereksiz olay ve detaylar, paranın Halis'te kalması, karakterlerin kriminal bir olaydan bu kadar kolay kurtulması, ünlü bir dizi yıldızının sokakta elini kolunu sallaya sallaya gezebilmesi vb gibi gerçeklikten uzak kısımlar yüzünden filmi takip etmek bile zorlaşıyor.

İşin "Ankara" kısmına ayrı bir paragraf açalım. Yönetmen aksini iddia etse de fragman filmin bir Ankara filmi olduğunu gerek repliklerle gerek görüntülerle tabiri caizse bas bas bağırıyor. Fakat filme bakınca Ankara ile ilgili bir kaç replik,  havadan bir kaç kare görüntü, biraz Ankara havası, Ankaraca! konuşmayı sadece "la" dan ibaret sanan başarısız bir oyunculuk ve zorlama ve son derece gereksiz bir kaşık oyunu sahnesi dışında Ankarasal bir unsura rastlayamıyoruz. Fragmanda Ankara'nın bu kadar ekmeğini yemişken filmin Ankara dokusunu filme sonradan eklenmiş gibi duran bu yapmacık ve zorlama kısımlarla geçiştirmek Ankara gibi bu hikayeye oldukça uyacak bir detay ve mekan cennetine yazık edilmiş duygusu uyandırıyor.

Genelde önce olumlu sonra olumsuz kısımları yazıyorum ancak bu kez tam tersini yapalım. Gelelim filmin olumlu yanlarına.

Başrolündeki Mehmet karakterini canlandıran genç oyuncu Osman Karagöz - afişte yer almaması ilginç bir nokta - yer yer büyük oynasa da  gerek görüntü gerek de oyunculuk olarak rolünün gerektirdiği performansı sergiliyor. Usta oyuncu Erdal Tosun'u ise tartışmaya bile gerek görmüyorum.  Bu senaryo ve  karakterde bile ustalığını konuşturuyor.

Filmin en başarılı kısımlarından biri ise Peri karakteri. Yazar adayı Hakan'ın deli gibi aşık olduğu, inatlaşınca kaybettiği, bulduğunda havalara uçtuğu ve ne olursa olsun vazgeçemediği bu karakterin,   İlham Peri'sini simgelediğini söylemeye bile gerek yok. Filmde çok az yer almasına rağmen oldukça dengeli bir performans sergileyen Şeyma Korkmaz ise Peri karakteriyle oldukça uyumlu.

Filmi üst düzey bir görüntü ve ses sistemine sahip! bir salonda izlediğim için renk ve ses konularında yorum yapamayacağımı da ayrıca belirteyim.

İçim oldukça buruk çıkıyorum büyük umutlarla geldiğim ticari kaygılarla mahvedilmiş tarihi Konak Sinemasından, yine fragmanıyla umut vadeden fakat ticari kaygılarla mahvedilmiş bir film izleyerek. Evet böylesine önemli ve tarihi bir sinemada bu denli kötü bir salonun olması üzüntü verici ama Öyle ya da Böyle'nin bu salonda gösterilmesi yersiz değil.


Bu Eleştiriyi Paylaşın!