Ben Christopher Nolan sinemasıyla Memento (2000) ile tanıştım. Sadece senaryosu değil, tersine işleyen kurgunun başarısı ve şaşırtıcı sonu ile inanılmazdı. Filmi dikkatle izlemeliydiniz, her anı film için önemli bir zeka oyunu, bir tür puzzle filmdi. Momento şimdiden kült filmlerden sayılıyor. Sonra “Insomnia” (2002) geldi. Sadece Al Pacino oyunculuğu ile değil, yarattığı atmosfer sayesinde verdiği “uykusuzluk hissi” ile de akılda kalıcıydı. “Batman Begins” (2005) biraz korkutmuştu beni. Neden bu filmde Christopher Nolan adı vardı ki? Çok sindiremedik açıkçası. Peşinden “The Prestige” (2006) geldi. Kendisi DVD arşivlerinin köşebaşı filmidir. “İzlemeden ölmeyin” başlıklı listede kesin olacak harika bir dönem filmiydi “The Prestige”. Yine akıcı ve zeka dolu bir senaryo ile karşımızdaydı Nolan. “The Dark Knight” (2008) ‘i izlediğimde bir Batman filmini bana sevdirebilecek yegane yönetmenim olmuştu. “Momento” her dakikası ile sizi içine çeken, şaşırtan ve keyifle izlenen yönleriyle nasıl aklımızda kaldıysa, “The Dark Knight” dramatik yapısı daha öncekilere benzemeyen bir Batman serisi başyapıtı oluverdi.
1970 doğumlu ve ingiliz asıllı Christopher Nolan rüştünü artık ispatlamış bir yönetmen.
Saydığım tüm bu filmlerin en önemli ve öne çıkan farklılıkları senaryoları. Katmanlı olay örgüsü ve belki de en can alıcı tarafları zorlayan ama her detayı ile şaşırtıcı ve dengede bir kurguya sahip olmaları. Olası bir dikkat eksikliği filmden sizi hemen çıkarabilir bir Christopher Nolan filmi izliyorsanız.
Bazen “Christopher Nolan sinemasının bir derdi hiç olmadı” diye eleştirilmek de. Kanaatimce bu da haksız ve sizi bir labirent bilmeceye çekerek zorlayan, eğlendiren ve bu bilmece/katman yapısı üzerinde düşündüren bir sinema için fazlasıyla zorlama bir eleştiri.
Ve sonunda karşımızda “Inception/Başlangıç”…
Çok katmanlı bir hikaye var yine karşımızda… Sakın öyle dalıp gitmeyin… Her kareye dikkat. Katmanlar arasında tek değişken olgu zaman değil bu sefer… Her şey değişken… İnsanların en zayıf anında, rüyasında yakalayıp, en derin fikirlerini, bir bakıma bilinçaltını çalan, yeni nesil bir hırsızın, Leonardo DiCaprio ‘ nun - bazen oyunu biraz bizi zorlasa da – canlandırdığı Cobb’ un hikayesi. Cobb’ dan bu kez istenen çalması değil, bir fikri zihnin derinlerine yerleştirmesi… Çılgınca geliyor değil mi? İşte karşınızda Christopher Nolan…
Hareketli bir aksiyon, hızla akan hikaye ve günümüz sinemasının dehşete düşüren görsel gücü tüm heybeti ile Inception’ da.
Unutmadan eklemeliyim… Filmde tüm bu görkemin belkide en önemli unsuru müzikleri… İşte tam burada; Nolan’ ın “The Dark Knight” başta olmak üzere “Batman Begins” dahil bir dolu filminin müziklerini yapan Hans Zimmer devreye giriyor. Rain Man, Gladiator, The Rock, Mission: Impossible II, Hannibal, Pearl Harbor, Thelma And Louise: The Last Journey, The Da Vinci Code, ve Sherlock Holmes (2009) bir çırpıda aklıma gelenler… Tüm bu filmlerin müzikleri onun elinden çıkma… Bir müzik devinden bahsediyorum… Ve Zimmer “Başlangıç” ta da; hem filmin temposuna ayak uyduran, sizi hop oturup hop kaldıran, hem de filmin dramatik yapısına eşlik edebilmiş bir müziğe imza atmış…
Marion Cotillard (Mal) ve sinemanın yeni gözdesi Ellen Page (Ariadne) bir aksiyon filminde de oynayabileceklerini ıspatlamışlar. Marion Cotillard tek kelimeyle harikulade…
Tam bir beyin fırtınası… iyi seyirler….
Bu Eleştiriyi Paylaşın!