“Kiminiz sürüldü, kiminiz taşındı, kiminiz öldü gitti.” Ben sizi unutmadıkça hep yanımda olacaksınız, içiniz rahat olsun unutulmadınız gidenler. Ben de senin yan
İlk izlediğimde çocuktum, ikincisinde yeni anne olmuştum, kızım gelmiş, safalar getirmişti. Dün üçüncü kez izledim; oğlumun gelişinin 40. günüydü.
Az sayıda filmi tekrar izlemek isterim; çok az sayıda Türk filmini birden fazla izlemişimdir. Bu filmin -bence- Türk Sinemasındaki ve -açıkça- bendeki yeri “başka”. Türkan Şoray’ı beğenirim, oyuncu ya da değil, oyunculuğu ya da kirpiği kurcalamayacağım, beğenirim işte. (Sana hiç sormadığımı fark ettim. Sen de beğenir misin Garip Bey?). Başta Türk Sinemasından hoşlanmayan ve “Türk” olmayan “eşim” olmak üzere “sinemadan anlayan” ve “Türk” olup da Avrupa Sinemasına hayran arkadaşlarıma karşı “sultanı” savunduğum referans filmimdir. Dört ayrı karakteri aynı filmde muvaffakiyetle kotarmıştır. Müziği de bir başka güzeldir, söylemeden geçemeyeceğim Esin Ağabeyciğim.
Tamam, itiraf ediyorum “sultanımızın” oyunculuğu “hayran olunası” “kendimizden geçiresi” “ölüp bitilesi” değil. Bu filmde “oyunculuğunu konuşturmak” mı denir? İşte onu yapmış. (Doğru kullandım mı Garip Bey? Oyunculuğunu konuşturmak, denebilir mi?) Evet dört ayrı karakteri oynuyor. Oynadığı esas karakter Derya Altınay -aktris- diğer üçü aktrisin karakterleri: karakol kapısına bırakıldığı için yetimhanede büyüyen, süreli yayınlar ve ansiklopediler satarak geçimini sağlayan, sinema aşığı -aslında Derya Altınay aşığı- Coşkun’la yaşayan Nuran, Melek ve Coşkun’un senaryosunu yazarken kafasında çektiği “Bir Beyoğlu Düşü” filminde oynayan Derya.
Coşkun’un hayatına, Derya’nın çocuk esirgeme kurumuna geldiği gün giren “Yavrum” filminin, yavrusunu kaybeden, acılı, görgülü, ağır başlı, elinde mendil dolanan, gözü yaşlı annesi Nuran ve hayatına ne tarihte girdiğini bilmediğimiz “Bataklıkta Bir Çiçek” filminin -Nuran’ın zıttı- küfürbaz, dobra, bataklık dilberi Melek. (Ben, Hayati Hoca -Müşfik Kenter- gibi, Melek’i tuttum Garip Bey. Sen hangisini beğendin?)
Filmde Hayati Hoca’nın “50 tane hanımefendiye değişmem bu kızı” dediği Hülya Abla’yı -Fatoş Sezer- ben de Türk Sinemasında 50 tane “esas kıza” değişmem. Neden bilinmedi kıymeti anlayamadım. Çok az filmde, küçük rollerle el etti geçti. Saçları, her zaman bir tuhaf bülbül yuvası gibiydi de o yüzden mi ötesi görülmedi, oyunculuğu ve sesinin “farkı” fark edilmedi bilemem.
Coşkun’un Nuran’ı ilk görüşü; yetimhanenin koridorunda, gece vakti -ki Coşkun uykusundan fırlayıp takip eder- elinde mendili, kaybettiği yavrusuna ağlar vaziyetidir. Coşkun’un, istersen ben senin oğlun olurum, demesi ve Nuran’ın, sen beni unutmadıkça hatırladıkça hep yanında olacağım, cevabı, filmin izahat kısmıdır.
Filmi üçüncü izleyişimle, bin tane hayalet çokuştu üstüme; ne çokmuşsunuz yahu, ne kadar da çok! “Kiminiz sürüldü, kiminiz taşındı, kiminiz öldü gitti.” Ben sizi unutmadıkça hep yanımda olacaksınız, içiniz rahat olsun unutulmadınız gidenler. Ben de senin yanında olayım, olur mu Garip Bey?
Garip Bey!
Hey!
Bu Eleştiriyi Paylaşın!