“Gerçeğin yaratıcı bir şekilde yorumu”
Belgesel sinemanın en kabul edilebilir tarifi bu sanırım. Belgesel sinema, sinema tarihi kadar eskidir… Bazen Afrika’da vahşi doğadan egzotik canlıları anlatır, bazen de yaşanmış trajik bir biyografi ile ağlatır…
İyi bir belgesel filmin tarifini ise sanırım tanıma ‘estetik’ kelimesini ekleyerek giderebilirim. “Gerçeğin yaratıcı ve estetik bir şekilde yorumu”…
Belgesel film toplumun bilinçaltıdır… Saklı duranı arar… Sakınılanı…Korkulanı…
‘Susmamalısın’ … Gerçeği yorumlamak cesaret ister.. Belgeselin yaratıcı olması ise yetenek…
“Benim Cici Silahım (Bowling for Columbine)”, “Fahrenheit 9/11″, ve “Hasta (Sicko-2007)”… Belgesel sinemanın sarsıcı üç örneği… Lafı dolandırmadan Michael Moore’un Amerika belgeselinin en yaratıcı belgesel yönetmeni olduğunu söylemeliyim…
Yaşanmış olanın hesabını kim soracak ya da çetelesini kim tutacak ? İşte belgesel tam burada tarihin elinden tutuverir…
Unutmayın Tarih kaydeder…
Amerika’da sağlık sistemi dediğinizde her Amerikalı bunu iki başlıkla ilişkilendirir. Biri sigorta şirketleri diğeri tedavi maliyetleri… İşte “Sicko” tam buradan yakalayıp sistemi, sigortasız Amerikalılardan değil, sigortalı olanın ızdırabından tarihe bir not düşer…
“Sicko” biliyorsunuz, ‘akıl hastası’, ‘sapık’ anlamında argo bir kelime.. Hasta Amerikan sağlık sistemine bir gönderme… Hastalarımıza küçük bir işlem yaparken sarfettiğimiz cümle ise filmin sloganı; “Biraz canınız yanabilir”
Biraz canı yanan Amerikalının yüzleştiği üzücü gerçekler… Yükselen bebek ölüm oranı ve tedavi maliyetleri bahanesi ile bedenlerine değer biçilen amerikalılar… İki parmağı kopan Rick’e sigorta şirketi önerir; 60.000 $ a orta parmak, 12.000 $ a diğeri dikilebililecektir.. Rick bir an önce karar vermelidir… Orta parmağını sigorta şirketine göstererek diğer parmağını seçer…
Michael Moore çarpıcı örneklerle yaşama hakkı ellerinden alınan vergi mükelleflerinin trajik öyküsünü anlatır… Amerika’da aylık 200 dolar olan sigorta ödemesini yapamayan 15 milyon sağlık sigortası olmayan Amerikalının varlığı, insana inandırıcı gelemeyecek kadar şaşırtıcı.
Sonra Amerika sigorta sisteminin ‘sosyal sistemler’, ‘komünist yapılar’ diyerek eleştirdiği Kanada, İngiltere ve Fransa sağlık sistemleri ile bir kıyasa girişiyor Michael Moore…
Kendini ülkelerine ait hisseden Fransızlar, güven duygusu ile yaşayan Kanadalılar… Sonuç acıklı olur… Hisseden toplumlar Amerika ile kıyaslanamayacak seviyelerdedir… Hissetmek… Hisleri önemsenen vatandaşları göstermek Amerikalılar da hayal kırıklığı yaratır …
“Aman tanrım Küba” diyenlere, Küba düşmandır söylemine inat paraya düşman bir sağlık sistemi ile Amerika’dan yanına aldığı hastaları Küba’ da tedavi ettiren Moore’un şaşkınlığı… Her şey parasızdır…
Sonra mutlu bir Fransız doktor…
Peşi sıra itiraflar gelir, sistem çatırdayacaktır belki de… Belgeselini objektif ve kimi zaman doğru mesafede tutamasa da, etkileyici ve vurucu örneklerle kolay akan hümanist bir senaryoya sahip “Sicko”. Asla yapıcı olma kaygısı taşımayan yönetmen kıyasıya saldırıyor sisteme… Bu şekilde Amerikalının dünyadan başarıyla gizlenen yoksulluğunu/yoksunluğunu gözler önüne serebilmiş. Sigorta şirketlerinin birinde, tetkiklerin gerekliliğini belirleyen önemli bir konumda çalışan Linda Peeno’nun itirafı ile yüzleşen şaşkın sistem kadınları… Clintonlar… Sağlık sisteminin en azılı kemirgenleri olan sigorta şirketlerinin beslediği sağlık politikaları / politikacılar…
Baştan sona hareketli kameralarla yakalanan gerçeklik sizi şaşkına çevirecek… Tamamı olayın gerçek kahramanları olan hastalar ve yakınları ile çekilen ve gelecekte bizim evrilmeye çalışıldığımız kabus bir sağlık sistemine yıkıcı bir dokunuş…
.
Bu Eleştiriyi Paylaşın!