“Duvar”, 1983 yılında, çok zor şartlar altında çekilen bir Yılmaz Güney filmidir. Filmde Türkiye’nin geçtiği zorlu dönemde cezaevlerinde yaşanan şiddete, adaletsizliğe ve yozlaşmaya değinilmekte. Güney 1981 yılında bulunduğu cezaevinden izin alarak çıkar ve yurt dışına kaçar. Bundan böyle ülkesine dönemeyecek olan yönetmen, son filmi olan “Duvar”ı da Fransa’da bin bir zorlukla çeker. Kaldı ki Türkiye’de olsa bile, dönemin sosyal ve politik ortamından dolayı böyle bir filmi çekmesi imkansız olurdu.
“Duvar”, Güney’in cezaevinden çıkmasından, maddi sıkıntılarından ve yurt dışında olmasından dolayı oldukça sıkıntılı bir şekilde ve yetersizlik içinde çekilmiştir. Filmi izleyince anlıyoruz ki yönetmen en çok oyuncu konusunda zorluk yaşamış. Oyuncuların bir çoğu Türk değil. Türk oyunculardan da daha önce kamera önüne geçen olmamış; tabii ki Tuncel Kurtiz ve Ayşe Emel Mesci dışında. Anlaşılıyor ki yabancı oyuncular filmdeki repliklerini kendi dilleriyle söylemişler ya da başka şeyler konuşmuşlar. Çünkü karakterin ağız hareketiyle dublajla eklenmiş sesin alakası yok. Bu da ne yazık ki filme kötü bir hava katmış. Bu tür sorunların olduğu sahnelere örnek olarak 9.dk.da hapishaneyi kontrole gelen yetkili kişinin repliklerini gösterebiliriz. Bunun dışında oyuncuların çoğunun profesyonel olmaması ve ilk kez kamera karşısına geçiyor olması, bazı sahnelere amatörlük ve yapmacıklık katmış.
Filmin içeriğiyle ilgilenecek olursak, Güney’in 1976’da Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde şahitlik ettiği çocuk koğuşunda çıkan isyandan etkilendiğini söyleyebiliriz. Adli ve siyasi tutukluların olduğu bir cezaevinde, çocuklar koğuşu olan 4.koğuş da bulunmaktadır. Bu koğuş diğerlerine nazaran çok daha fazla sefalet içindedir ve çocuklar sürekli kötü muamele görmektedir. Dayak, aşağılanma, cinsel istismar; çocukların hepsi bunlarla yaşamak zorundadır. Başka cezaevine nakil için dilekçe yazarlar, ancak dikkate alınmazlar. En sonunda ölümlerin yaşanması ve tüm olanların canlarına tak etmesiyle isyan etmeye karar verirler. İsyan sonunda başka cezaevine nakledileceklerini düşünürler ve bedeller ödeyerek bunu başarırlar. Burada dönemin hapishanelerinde yaşanan vahşet ve işkence gözler önüne serilirken çocukların her açıdan istismar edilmelerine eleştiri getiriliyor. Filmi izleyince bu tür olayların bugün de olup olmadığına dair soru işareti de uyanıyor seyircinin kafasında. Açıkçası ben filmi tekrar izlediğimde aklıma ilk olarak Pozantı Cezaevinde yaşanan olaylar geldi.
Güney birçok filminde altını çizdiği gibi “Duvar”da da maddi eşitsizliğe ve adaletsizliğe değiniyor. 13.dk.da mahkumların yetkili kişiye şikayetlerinde, parası olanın kayırıldığını, gardiyanlara para verdiklerini söyledikleri sahnede bunu görebiliriz. Ayrıca yönetmen devrimci duruşunu, siyasi koğuşta yatan devrimcileri izleyiciye yansıtma biçimiyle göstermiş oluyor. Diğer koğuşlardaki mahkumlar havalandırmaya çıktıklarında muhabbet edip sigara içerken devrimciler disiplinli bir şekilde organize olup spor yapıyorlar.
Filmde cezaevinde yaşananların dışında resmi ideolojiye çok büyük bir eleştiri var. Resmi ideolojiye ait sembol ve değerlerin cezaevinde baskı aracı olarak kullanıldığını gösteren yönetmen, bununla bağlantılı olarak bazı noktalarda ulusal bayrak, önder, marş gibi kavramlara ve bunların kullanılmasına metaforik bir eleştiri getiriyor. Bunu en açık olarak görebileceğimiz yer 68.dk.daki Tuncel Kurtiz’in repliği.
Yılmaz Güney’in toplumcu gerçekçi duruşundaki tüm özelliklere sahip olan film ne yazık ki yönetmenin son eseri. Güney bu filmi çektikten bir yıl sonra, 1984’te hayata gözlerini yumuyor. Son filmi olması açısından önemli bir yere sahip olan “Duvar”, izleyiciyi düşündüren ve bazı şeyleri sorgulamaya iten bir film.
Bu Eleştiriyi Paylaşın!