Filmin neredeyse tamamı bir meyhanedeki sofranın etrafında geçse de bu mekânsal sınırlılık, filmi bir an olsun sıkıcı hale getirmiyor.
Bazen bir film izlersiniz ve ekranda olup biten her şey sizin içinizde bir yerlere dokunur. İşte Ali Kemal Güven’in “Çilingir Sofrası” yapımı, o nadir filmlerden biri. Bu yapım, yalnızca bir buluşmayı değil, aslında içimizde gömülü kalmış, belki de yıllardır açmaya cesaret edemediğimiz "gönül" denen kutunun kapağını tıklatıyor.
Filmi izlerken, iki eski arkadaşın (Ahmet Rıfat Şungar ve Barış Gönenen) yıllar sonra karşılaşmasına tanık olurken aslında kendi geçmişimizle de yüzleşiyoruz. Hayatın koşturmacasında, bir zamanlar yakın olduğumuz insanlarla araya mesafeler giriyor; ama o mesafe gerçekten yalnızca fiziksel mi? Çilingir sofrasında oturan bu iki adam, bana bunu sorgulattı. O masa, yalnızca mezelerle dolu bir masa değil, yılların biriktirdiği acılar, pişmanlıklar ve belki de içten içe söylenmemiş sevgi sözleriyle dolu bir arenaydı. Seyircileri ise katarsis yaşayan iki yakın arkadaştı.
Filmde her sözcük, her bakış, bir yerlere dokunuyor. Bazen bir insanın size söylediği sözler değil, o sözlerin altında yatan, söylenmemiş olanlar en çok acıtır. İki karakter de o kadar tanıdık ki… Bizim hikayelerimizin farklı bir yansıması gibi. Yalnızca cinsellik ya da toplumsal normlar üzerinden değil; insanın kendiyle olan savaşı, kaçışları ve pişmanlıkları üzerinden ilerliyor. İşte tam burada, film bana ayna tuttu. Geçmişin izlerinden kaçmak yerine, onlarla oturup bir çilingir sofrasında sohbet etmeye cesaret etmem gerektiğini hissettim. Belki de bu yüzden bu kadar etkilendim. Çünkü yıllar sonra biriyle buluştuğumda, ona söylemek istediklerim ve söyleyemediklerim arasında kaybolan bir "ben" vardı.
Gelelim filmin teknik kısmına: Ali Kemal Güven, "Çilingir Sofrası"nda hem yönetmen hem de senarist olarak dikkat çekici bir iş çıkarıyor. Yönetmenliğin temel gücü, oldukça sade bir mekân olan çilingir sofrasının etrafında dönen bir buluşmayı katmanlı ve derinlemesine anlatabilmesinde yatıyor. Filmin merkezinde iki eski dostun yıllar sonra bir araya gelmesi var, ancak bu yüzeydeki konu, altında birçok tematik derinlik barındırıyor. Güven, ilişkilerin karmaşıklığını ve içsel çatışmaları büyük bir ustalıkla ele alırken, karakterler arasındaki duygusal gerilim filmin ana dinamiğini oluşturuyor.
Başrollerdeki iki karakterin performansları, filmi taşıyan en önemli unsurlardan biri. Filmdeki duygusal gerilim büyük ölçüde oyuncuların doğal ve güçlü performanslarına dayanıyor. İki karakterin arasındaki geçmişin izleri, göz temasları, jestler ve mimikler üzerinden başarıyla iletiliyor. Oyuncular, diyalogların arasındaki boşlukları ve sessizlikleri bile güçlü bir anlatım aracı olarak kullanıyor. Özellikle karakterlerin yüzleşme ve kaçış anlarındaki içsel çatışmaları oyunculuklarıyla başarıyla yansıtmaları, filmi daha da etkileyici kılıyor.
Çilingir Sofrası"nın teknik anlamda öne çıkan bir diğer yönü de görüntü yönetimi. Film, dar bir mekânda geçmesine rağmen, bu mekânın içinde karakterlerin duygusal dünyalarını derinleştirecek açılar ve kompozisyonlarla çalışıyor. Kamera, karakterlere yakın planlarla odaklanarak onların yüz ifadelerindeki incelikleri ve duygusal çalkantıları yakalıyor.
Filmin neredeyse tamamı bir meyhanedeki sofranın etrafında geçse de bu mekânsal sınırlılık, filmi bir an olsun sıkıcı hale getirmiyor. Aksine, sınırlı mekân kullanımı ve yakın çekimlerle, karakterler arasındaki yakınlık ve gerilim iyi hissettiriliyor. Masadaki her detay – mezeler, içkiler, sigara dumanı – karakterlerin geçmişlerine dair ipuçları taşıyor. Sanat yönetimi bu açıdan sade, ancak karakterlerin ruh hallerini yansıtmakta etkili.
Film, LGBT temalı bir yapım olarak, toplumsal normlar, cinsel kimlikler, dostluk, yüzleşme ve pişmanlık gibi evrensel temaları inceliyor. İki karakterin arasındaki gerilim, yalnızca kişisel bir mesele değil; aynı zamanda toplumun dayattığı kalıplara karşı bir isyan ve bireyin kendisiyle hesaplaşmasıdır. Ali Kemal Güven, bu temaları incelikle işleyerek, filmi yalnızca bir LGBT filmi olmaktan çıkarıp daha geniş bir insanlık hikâyesine dönüştürüyor.
Sonuç olarak, "Çilingir Sofrası", derinlikli senaryosu, güçlü oyunculukları ve minimalist ama etkili yönetmenliğiyle dikkat çeken bir film. Ali Kemal Güven’in bu yapımı, karakterlerin iç dünyalarını başarıyla keşfederken, izleyiciyi de kendisiyle yüzleşmeye davet eden güçlü bir anlatım sunuyor. "Çilingir Sofrası" filmi, duygusal derinliği ve mesajlarıyla bizi etkileyen bir yapım. Hayatın içinden alınmış gibi duran bu hikaye, bize kendi yaşamımızla ilgili önemli dersler veriyor. Geçmişimizi kabullenmek, yüzleşmek ve ondan öğrenmek, geleceğimizi şekillendirmenin en iyi yoludur, diyor ve bu filmi toplumun hangi kesiminden olursanız olun izlemenizi tavsiye ediyorum.
Bu Eleştiriyi Paylaşın!