Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum
Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum


Arrival
Yazan : Engin BAYSAL

Arrival
Yönetmen
Denis Villeneuve
Senarist
Eric Heisserer
Ted Chiang
Oyuncular
Amy Adams
Jeremy Renner
Forest Whitaker
Michael Stuhlbarg
Tür
Dram, Gizem, Bilim-Kurgu, Gerilim
Yapım
116dk. A.b.d, 2016

 

 

 

Hollywood sineması eğer uzaylı teması olan bir film yapıyorsa, o uzaylılar kesinlikle düşmandır ve bu düşmanların yaşamlarındaki tek gaye dünyaya ve dünyalılara zarar vermektir.






DİKKAT ÖN BİLGİ İÇEREBİLİR!

Öncelikli olarak mevcut bilgilerimizden iki tanesini kısaca tazeleyelim. İlk olarak, Hollywood sineması eğer uzaylı teması olan bir film yapıyorsa, o uzaylılar kesinlikle düşmandır ve bu düşmanların yaşamlarındaki tek gaye dünyaya ve dünyalılara zarar vermektir. Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz saldırı zamanında da Amerika’nın birleştirici gücü etrafında toplanır, ezeli ve ebedi düşmanlarımızı alt ederiz. Hatırlamamız gereken bir diğer bilgi ise zamanın üç parçadan oluşuyor olmasıdır. Geçmiş, şimdi ve gelecek zaman kipleri hemen her dilde temel unsur olarak karşımıza çıkar. Evreni anlamamız, bu üç zaman kipinin alt kümeleriyle birlikte mümkün kılınmıştır.

Uzaylılar ve zamanla ilgili hatırladığımız bu bilgiler eşliğinde Arrival filminin karşısına geçebiliriz. Uzaylılar gelene kadar biz Louise Hanım’ı tanımaya koyuluyoruz. Bir üniversitede dilbilim alanında görev yaptığını ve küçük bir kız çocuğuyla yakın bir ilişkisi olduğu anlatıldıktan sonra, paldır küldür uzaylı misafirlerimizin yanına götürülüyor. Misafir dememin sebebi, uzaylıların dünyanın farklı bölgelerine eş zamanlı inip öylece beklemeleri. Şok, şok, şok! “Eee, bunlar saldırmıyorlar. Zaten gemileri de bi ilginç. Saldırmıyorlarsa hemen bi’ şeyler sormamız gerek o zaman.” Bir tercüman (Louise Hanım), bir de astro fizikçi  (İan Bey) alıp hemen iadeyi ziyaret yapalım. İşte filmin oturup düşünülesi kısmı burada başlıyor. Biriyle iletişim kurabilmenin (karşı tarafın sizi anlaması ve sizin de karşı tarafı anlamanız) zorlukları, filmin ilk yarısı boyunca size eşlik eden o kahrolasıca gergin müziklerin eşliğinde aktarılmış. Bu iletişme çabalarını güzel güzel izlerken yazının başlangıcında hatırlatılan ikinci madde devreye giriyor. Zaman, bizim bildiğimiz zaman olmaktan çıkıp, aslında bizim zamansızlık diyebileceğimiz bir hale bürünüyor. Belki bizim dejavu dediğimiz olgunun başkalaşmış haliyle karşılaşıyoruz. Ve olayın çözüme kavuşmasını Louise Hanım’ın bilgi birikiminden ziyade sezgisel yeteneği ile nihayete ermesini “Olur böyle şeyler” diyerek görmezden gelebiliyoruz. İşte tam bu noktada filmi takip etmeyi bırakıp, uzaylılar ve zaman ile ilgili derin düşüncelere gark oluyoruz.

Denis Villeneuve, düşünce biçimi ile dil arasındaki ilişkiyi gösterme niyetinde. Hem insan ile uzaylı arasında bilinmeyenlik üzerinde hem de, ülkeler arası diplomasi vesilesiyle, bilinen insan dillerinin bizden önce kurulduğunu varsaydığımız düzeninden göstermeyi tercih etmiş. Film sonrasında, o kapkalın camın dünyaya yöneltilen bakışı da görebilmeyi diledim. Yalnız insanların bakışının verilmiş olması filmin yanlı olduğunu göstermez sanırım. Zira Louise Hanım’ın kurmaya çalıştığı iletişim biçimi zamanı lineer olarak algılayan bizlere yabancı gelmiyor. İşitsel ve görsel öğeleri denedikten sonra, gerçek anlamda kabuğundan çıkarak, sıcak bir merhabanın işe yaradığını görüyoruz. Düşünce ve dil arasındaki hiyerarşi kavgası Louise Hanım’ın “karşı tarafa” geçmesiyle son buluyor. Uzaylı misafirlerimizin düşünce yapısını anladıktan sonra onlar gibi yazarak iletişimin bir üst aşamasına geçiş yapıyor. Artık uzaylıların neden geldiklerini tam anlamıyla öğrenerek derin bir oh çekiyoruz.

Filmin ikinci yarısı, sanki sırf dost uzaylı, evrensel dil ve zaman kavramı üzerine iyice düşünebilmemiz için hafifletilmiş. Bu iletişim çabalarını ara ara takip ederken, şimdi sıra dünyadaki haleti ruhiye’mize çevriliyor. Louise Hanım ile İan Bey arasında ufak ufak bakışmalar, yakınlaşmalar baş gösterirken, değişen dünya düzeninin ve süper güçlerin arasındaki iletişimsizliğe de göz ucuyla bakabiliyoruz. (Şimdi düşünüyorum da, sen tut elin uzaylısıyla iletişim kurmaya çalış ama dibindeki ülkeyle iletişim kurmaktan kaçın. Vay be!)  Geldikleri gibi giden uzaylılar bize yeni bir düşünme biçimi ve onun şekillendirdiği bir dil bırakıyor.

Uzaylı filmleriyle ilgili kalıplaşmış beklentileriniz var ise “Böyle saçma film mi olur?”  diyebilirsiniz. Filmin böyle bir amacı olmadığını da zaten isminin çevirisinden tahmin edebiliyor olmamız gerekir. Gelenler, her zamanki geliş amaçlarının aksine yardım istemek için yardım etmeyi ve bu uğurda şu zamana kadarki tüm yanlış anlaşılmaları düzeltme amacıyla buradalar. Madem o kadar yoldan geldiler, bize de bi’ hoşgeldiniz’e gitmek düşer.


Bu Eleştiriyi Paylaşın!