Abraham Lincoln, geçimini odunculukla sağlayan yoksul bir ailenin oğludur. Kıtaya gün geçtikçe daha çok yayılan vampirler Lincoln ve ailesinin yaşadığı bölgeye de yerleşmişlerdir. Tüm ticaret ve diğer önemli işler vampirlerin elindedir ve köle çalıştırmaktadırlar. Bir gün vampirlerle Lincoln’ün ailesi arasında bir sorun yaşanır ve bunun sonucunda annesi bir gece Lincoln’ün gözü önünde bir vampir tarafından öldürülür. Annesinin intikamını almak için yemin eden Lincoln büyüdüğünde bir vampir avcısı olur. Daha sonra politikaya girerek devlet başkanlığına kadar yükselir ve vampirlere savaş açar.
Olay örgüsü aşağı yukarı bu şekilde olan film hakkında bir şeyler yazmadan önce yönetmen Timur Bekmambetov hakkında kısa bir bilgi verelim. 1994’ten beri film çeken yönetmenin en bilindik eseri kuşkusuz “Wanted”. Daha önceki çektiği birçok film gibi Lincoln’le ilgili yaptığı bu çalışma da bir uyarlama senaryo.
Film bol dövüşlü, bol efektli, hızlı, koşuşturmacalı bir fantastik/aksiyon filmi. Kabul edelim sıradan bir piyasa aksiyon filminin ögelerini barındıran bir çalışma. Teknik olarak ne yazık ki diğer sıradan hızlı filmlerden ayrılan pek bir yanı yok. Ancak senaryo kısmında dikkat çeken ve bence gerçekten iyi düşünülmüş noktalar var. Bu noktaları Amerika iç savaşına, Amerika tarihine ve gerçek Abraham Lincoln’e baktığımızda fark edebiliyoruz.
19. yüzyılda ABD’nin kuzey bölgesi gittikçe sanayileşirken güney bölgesi gelişememiş ve büyük çiftliklerle tarıma dayalı bir ekonomi gelişmiştir. Güney’deki ağır tarım faaliyetlerinde insanlar Avrupalıların yanlarında getirdiği ve Afrika’dan getirtilen köleleri kullanıyordu. Kuzeyin sanayileşmesi sebebiyle köle iş gücüne gerek kalmamış ve yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştı. Güneyliler de, köleliğin ortadan kaldırılmasının bir politika haline gelmesinden ve bunun kendi bölgelerine de sıçramasından endişelenmeye başlamışlardı. Bu sırada Abraham Lincoln isimli, köleciliğe karşı bir genç politikaya girmiş ve yıllar sonra devlet başkanlığına kadar yükselmişti. Lincoln devlet başkanı olduktan sonra köleliği yasakladı ve bunun üzerine Güney eyaletleri birleşerek ABD’den ayrıldıklarını açıkladı. Böylece Amerika iç savaşı başladı.
Filmde güney bölgesine yerleşenlerin vampirler olduğunu görüyoruz. Vampirler köleleri iş gücü olarak kullanırken aynı zamanda kanlarını da içiyorlar. Burada köleciliğe, vampirlikle özdeşleştirilerek bir eleştiri getiriliyor. Köle çalıştıranların kölelerini sömürdüğü gibi vampirler de insanların kanını içiyor ve köleciler insan dışı, vahşi yaratıklar olarak gösteriliyor.
Avrupalıların Amerika kıtasını keşfedip oradaki yerlilere yaptıkları soykırıma da göndermede bulunan film, vampirlerin kıtaya ilk geldiklerinde Kızılderilileri katlettiğini, daha sonra Avrupalıların yanlarında getirdikleri kölelerin onlar için bulunmaz bir fırsat olduğunu ve güneye yerleştiklerini söylüyor.
Ayrıca Lincoln’ün tüm yaşamında köleciliğe karşıt fikirler savunması, filmde de onun yaşamı boyunca vampir avcısı olup onlarla mücadele etmesiyle özdeşleştiriliyor. Gerçekte Lincoln’ün başkan olup köleciliği kaldırmasıyla başlayan savaş, filmde de köleciliğin kalkması ve bunun üzerine vampirlerin saldırıya geçmesiyle anlatılıyor.
Ayrıca Lincoln’ün annesi, o dokuz yaşındayken bir hastalık sonucu hayatını kaybediyor. Filmde ise bu hastalık değil vampir saldırısı olarak ele alınıyor. Hukuk okuması, öğrenciliğinde bir yerde çalışmaya başlaması ve eşi Mary Todd gibi noktalar ise gerçektekiyle neredeyse bire bir anlatılmakta. Sonunda ise Lincoln ve eşinin tiyatro oyunu izlemeye gittiğini görüyoruz. Burada da gerçekte olduğu gibi Lincoln’ün bir tiyatro oyununda suikaste kurban gideceğini anlıyoruz.
Her ne kadar sıradan bir aksiyon filminden çok farkı yok gibi gözükse de “Abraham Lincoln: Vampi Avcısı”, tarihi ve onu metaforlaştırmayı sevenlerin hoşuna gidecek bir eser. En azından diğer hızlı, vurmalı-kırmalı, basit aksiyon yapıtlarından senaryosu ve vermek istediği mesajla ayrılmayı başarabilen bir film.
Bu Eleştiriyi Paylaşın!