Julianne Moore artık büyüdü. O artık aksiyon filmlerinin dişli FBI ajanı olarak bize izleten filmlerden alnının akıyla sıyrılıp büyük oyunlar oynayabilir hale geldi… Hikayenin en kritik yerinde durarak bize bir adamın büyük yalnızlığını, bir kadının büyük yalnızlığını oynayarak gösteriyor…
Kimse Tom Ford’ dan böyle bir ilk film beklemiyordu… Modanın duayeni bir büyük stilist; yeteneğini sinemada deniyor… A single man…
Bazen Aşk Zamanı filmine yaklaşan mizansenler, yine Aşk Zamanı filminin müziklerine teğet geçen ezgilerine rağmen; tamamen özgün ve bir büyük stilistin elinden çıkma, dokunaklı bir hikaye...
Renk seçimi, kostümler, mekan seçimleri hepsi alabildiğine yalnızlık hissi veren, yalnızlık üzerine bir film… Son İstanbul Film Festivalinde elimden kaçırdığım bir moda adamının sinema adamına dönüşümünün cesur bir ilk filmi… Yer yer moda kökenli olması filmin görsel yapısınada bulaşmış tabi ki… Kostümler bir modacının elinden geçmiş, bu belli zaten. Başarılı makyaj – özellikle Julianne Moore ‘ a dikkat- bir modacıya yakışır düzeyde, ama başarılı dekor, oyuncu yönetimi ve yarattığı yalnızlık hissi ile filmin görsel yapısı deneyimli bir yönetmenin elinden çıkmış gibi… Çok kabul gören bir durum olmasa da; bir modacıdan da bir sinemacı çıkabilirmiş dedirten bir film “A Single Man”…
Bir erkeğin bir erkeğe duyduğu büyük aşkı, böylesine diken üstünde bir senaryoda dengeyi koruyarak ve izleterek anlatabilen başarılı bir film… İyi seyirler…
Bu Eleştiriyi Paylaşın!