Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum
Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum


Yağmurdan Önce
Yazan : Engin BAYSAL

Yağmurdan Önce
Yönetmen
Milcho Manchevski
Senarist
Milcho Manchevski
Oyuncular
Grégoire Colin
Labina Mitevska
Katrin Cartlidge
Tür
Dram
Yapım
113dk. İngiltere , Fransa , Makedonya, 1994

 

 

 

Günlük yaşamın, alışkanlıkların devam ettiği Londra hayatında savaşın parçaladığı yüzlere bakan Anne, fonda yer alan savaş haberleriyle baş başadır.






Savaş filmlerinin hatırı sayılır bir kısmı savaş karşıtı olarak bizlere sunulur. Hollywood’da savaşa katılan askerlerin silah tutmaktan sıkıldığı için karşı olmasının dışında Milcho Manchevski ilk uzun metraj çalışması olan Yağmur’dan Önce (Before The Rain) filminde; Yugoslav iç savaşında taraf olmak zorunda bırakılan sivillerin hikayesini anlatır. Bize var olanın içinden seçilmiş bir hikaye sunar. Sunmakla kalmaz, seçemediğimiz nedenlerin sonuçlarında olası düşüşlerin ve dönüşlerin neleri kaybettirebileceğinden bahseder. Ölümü ölümsüzleştiren savaş fotoğrafçısı Alex’in odağında olduğu üç hikaye, savaş meydanı ve kilometrelerce uzaktaki bakış farklılığını ortaya koyar. Filmin başından beri beklediğimiz yağmurun bir türlü yere düşmemesi bizi ayrı bir sıkıntıya düşürür. Bulutlar yüklendikleri tüm karanlıkla birlikte bizi takip eder. “Sözcükler” bölümünde sineklerden öğrendiğimiz yağmura, olacakları haber verdikten sonra, son sahnede kavuşuruz.

Filmde işlenen konudan ziyade akılda kalan, üç bölümün zamanla kurduğu ilişkidir. Başlangıçta sıradan bir akışa sahip olarak görünen zamanın, “Fotoğraflar” bölümünde içinden çıkamadığımız bir döngüselliğe sahip olduğunu görürüz. Üç bölümün hangisinin önce hangisinin sonra yaşandığı tam olarak kestirilemez, ki Manchevski’nin yapmaya çalıştığı da bu zamansızlık içinde kalmamızdır. İç içe geçtiğini anladığımız olay akışında “zaman asla ölmez” sözü ancak filmin bitişiyle birlikte anlam kazanır. Alex, kişilerin birbirleriyle olan ilişkisiyle birlikte ele alındığında, öncede ya da sonrada değil şimdi’nin içinde bulunmaktadır. Bir insanın ölümüne sebep olması onu Üsküp’te, Londra’da ve son olarak köyünde takip eder. Son bölümde kurtardığı kızın ilk bölümde çektiği fotoğrafını ikinci bölümde sevgilisi Anne’ye vermesi zamanın kullanımına dair bir ipucu oluşturur. Başlangıcın bitişle ortaklaştığı final, çemberin yuvarlak olmadığı bir sarmal hikayeyi, sona saklanan “Yüzler” bölümüyle bütünlenir. İlerlemesine alıştığımız zaman, kurduğu çemberde bizi sıkıştırır. Alex’de sıkıştığı yerden çıkmaya çalışarak, öldürdüğü çoban nedeniyle savaş çıkartması muhtemel Zamira’yı kurtarır. 

Filmin teması savaş olsa da, savaşa neden olan ve gözümüze sokulmadan yaşanan birçok çatışma mevcut. Kadın erkek, Müslüman Hristiyan, Arnavut Makedon karşılaşmaları bunlardan en belirgin olanları. Birinin diğerine üstün gelmesinden ziyade karşılıklı var olmaları, ateşin körüklenmesine yardımcı oluyor. Savaşı ayakta tutmanın belki de tek yolu, karşıtlıkları bir arada tutmak. Kiril’in sessizliğini bozan Zamaria’nın bedeninde, aynı inanca sahip olmadıkları için kabul edilmeyen Alex’in hediyelerinde, değişmeyen köyde çocukların oyuncağı haline gelen silahlarda farklı olmanın sonuçlarına tanık oluyoruz. Nedenini kimsenin bilmediği belirsizlik ortamında taraf olmanın hafifliğini yaşayamayan sadece Alex’dir. Değişmeyen köyünde, değişen bakış açısı herkesin bir tarafta yer alma mecburiyetinde hissettiği ve barışın istisna olduğu bir zamanda, kimsenin başka bir seçenek düşünmediğini görürüz. Bir insanın ölümüne sebepsiz yere neden olmanın yarattığı rahatsızlık, suçlu olup olmadığını bilmediği Zamaria’yı kurtarmaya iter. 

Diğer iki hikayeyi zamansal olarak birbirine bağlayan ya da iç içe geçmesini sağlayan “Yüzler” bölümü savaştan uzakta ve etkilerinin pek yaşanmadığı Londra’da geçer. Diğer iki bölümdeki manzara çekimlerinden farklı olarak daha donuk, daha gri olan bu bölüm yönetmenin metropole bakışını da yansıtır. Bir önceki bölümde gerçekliğine tanık olduğumuz savaş; şimdi uzaktan duyduğumuz, uzaktan baktığımız bir obje haline bürünmüştür. Kurşunlarla birlikte oyuncak edilen kaplumbağa Londra’da bir akvaryumda nefes alma çabasındadır. Günlük yaşamın, alışkanlıkların devam ettiği Londra hayatında savaşın parçaladığı yüzlere bakan Anne, fonda yer alan savaş haberleriyle baş başadır. Savaştan ve silahlardan bu kadar uzak ve tarafsızken başka bir katliamın ortasında kalır. Alex’i de Nick’i de silahlardan dolayı kaybetmiştir. Alex ve Nick arasında sıkışmışken hamile olması Anne’nin fotoğraflarda uzaktan baktığı yüzlerle burun buruna kalmasına neden olur. Bizim de gerçekle yüzleştiğimiz bu fotoğraf karesinde Alex tarafından kurtarılan Zamaria’yı görürüz. 

Manchevski, bize varolanın içinden seçilmiş bir hikaye sunar. Sunmakla kalmaz, seçemediğimiz nedenlerin sonuçlarında olası düşüşlerin ve dönüşlerin neleri kaybettirebileceğinden bahseder. Hayatlar bir sonuç için sonlarınken; sonucun, başka başlangıçların nedenlerinde ortaya çıktığını görürüz. Taraf olmak dururken, seçebileceğimiz onca oluş’un görmezlikten gelinmesidir asıl neden. Asıl neden Kiril’in, Anne’nin ve Hana’nın geride kalışlarıdır. Tüm bu tarafsızlık, nedensizlik ve kalışların içinden baktığımızda, Yağmurdan Önce filmi bir savaş filmi değil savaşın kendisidir. Çünkü savaş filmlerinin hatırı sayılır bir kısmı savaş karşıtı olarak bizlere sunulur.
 


Bu Eleştiriyi Paylaşın!