Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum
Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum


V For Vendetta
Yazan : Ahmet TOKUL

V For Vendetta
Yönetmen
James McTeigue
Senarist
Oyuncular
Natalie Portman
Hugo Weaving
Stephen Rea
Tür
Bilimkurgu, Fantastik, Gerilim, Aksiyon
Yapım
130dk. Abd, 2006







“V FOR VENDETTA” İDEOLOJİK PERSPEKTİF İLE İNCELEME
Bir filmi Marksist açıdan analiz etmeye kalkarsak, bunu diyalektiğe aykırı bir şekilde filmin yönetmeninden, yönetmenin geçmişinden, çekildiği yerden ve çekildiği zamandan bağımsız olarak yapamayız. Bunların hepsi ortaya çıkan filmin oluşmasındaki yapı taşlarındandır. O yüzden analizini yapmaya çalışacağımız “V for Vendetta”nın oluşumuna etki sağlayan yönetmeni, yapımcısı, tarihi ve mekanı hakkında kısaca bir bilgi sahibi olmamız, analize katkı sağlayacaktır.
Film bir autheur filmi değil. Yönetmen filmin başına yapımcılar tarafından getirilmiş. O yüzden film yapımcıların isteği doğrultusunda oluşmuş diyebiliriz. James McTeigue yönetmenlik koltuğuna yapımcı Wachowski kardeşler tarafından oturtulmuş. Wachowski kardeşler de filmi, orjinali olan çizgi romanından sinemaya uyarlamışlardır. Bu filmde senaristlik ve yapımcılık görevini üstlenen kardeşleri, tabii ki “Matrix” serilerinden tanıyoruz. “Matrix” serilerini yazan ve yöneten kardeşler ünlerine bu filmlerle ulaşmışlardır. “Matrix” serilerinden dolayı kendilerine yönlendirilen, postmodern olduklarına dair eleştiriler “V for Vendetta”nın içeriği için de geçerli olabilir. “Matrix”in postmodern oluşunun her ne kadar doğru dayanakları olsa da “V for Vendetta”yı şu an bu açıdan analiz edemeyiz. Aksi takdirde konumuzdan sapabiliriz. Ancak yazının sonunda vurgulayacağımız, filmin savunduğu ideoloji ve çekim teknikleriyle yeniden üretilen ideolojinin tezatlığından, “V for Vendetta”nın postmodern eleştiriye kapılarını açtığını söylersek, sanırım yanılmayız.
Filmin ve filmin orjinali olan çizgi romanın çıkış noktası Guy Fawkes ve barut komplosu olayıdır. Olaydan kısaca bahsetmek gerekirse, Katolik olan Guy Fawkes ve arkadaşlarının Protestan İngiliz monarşisine ve aristokrasiye başkaldırması diyebiliriz. Film olaydan tarihin gördüğü en büyük ihanet olarak bahseder. Çünkü Guy Fawkes komploya katılan arkadaşları tarafından ihbar edilmiş ve 5 Kasım’da meşhur İngiliz parlemento binasını havaya uçuramadan yakalanmış, sonrasında idam edilmiştir. Bugün dahi her 5 Kasım, İngiltere’de komplonun başarısızlığına ithafen şenliklerle kutlanır. Filmde anlatılan distopyada da İngiliz aristokrasisinin büyük baskı ve monarşisini görürüz. V isimli karakter, anlatılan olaydan yıllar önce bilimsel testlere tabii tutulan ve ötekileştirilen insanlardan birisidir. Bu testlerden sağ kurtularak monarşiye karşı isyanın bir sembolü olur ve kendisini Guy Fawkes’le özdeşleştirerek onun maskesini taşır.
Daha başlangıçta maddiyatın geçiciliğinden ve fikirlerin daimiliğinden söz eden film, materyalizmle çelişiyor imajı yaratabilir. Birçok Marksist düşünür, kökeni ta Platon’a dayanan bu idealist düşünceyi reddeder ve maddiyatın asıl gerçek olduğundan bahseder. Ancak George Politzer’in ders notlarından toparlanarak oluşturulan Felsefe’nin Temel İlkeleri kitabında da dediği gibi, idealizmin iki anlamı vardır. Birincisi, burada bahsettiğimiz, Platon’a dayanan ideaların maddeden önceliği, diğeri ise bir davaya adanmaktır. Filmde anlatılan fikirlerin daimiliği ile maddiyatın geçiciliğini, filmin içeriğiyle bağlantılı olarak, idealizmin davaya adanmak anlamıyla özdeşleştirmemiz daha doğru olacaktır.


Gözümüze en çok çarpan noktalardan biri de, medyanın toplum üzerindeki rolünün filmde tamamıyla doğru anlatıldığıdır. Medya, baskıcı İngiltere devletinin toplum üzerinde hakimiyet sağlamasındaki en önemli araçlardan bir tanesidir. Filmde bunu, başkanın gücünü pekiştirmek için medyayı propagandalarına alet etmesinde görebiliriz. Ünlü bir spiker halka sürekli baskıcı rejimin propagandasını yapar ve İngiltere’nin kutsallığından bahseder. İnsanların V’ye inanmaya başlayıp devlete olan inançlarının azalmasıyla televizyonda sürekli korku dolu haberler döner ve halkın tek sığınağının hükümet olduğu vurgulanmaya çalışılır. Terör kötülenir ve tüm yaşanan kötü olaylar terörle bağdaştırılır. Tüm suç teröre atılır. Buradan da bütün dünya devletlerinde olduğu gibi, hükümetlerin terörden nasıl nemalandığı gösterilir. Medyanın buradaki rolü, Althusser’in Devletin İdeolojik Aygıtları kitabında anlattığı rolüyle neredeyse birebir aynıdır. Medya devletin ideolojik bir hegemonya aracıdır. Althusser’e göre devlet hegemonyasını ideolojik ve baskı aygıtları sayesinde sağlar. Baskı aygıtlarından kastedilen polisleri, askerleri vs. filmde zaten sıkça görmekteyiz.
Filmde sürekli üzerinde durulan noktalardan birisi de din. İlahi adaleti ve kaderciliği kutsayan baskıcı devlet homoseksüelleri, Müslümanları ötekileştirir ve toplumda kabul etmez. Hatta medyada sürekli ABD’nin yıkılmasına sebep olarak, homoseksüellerden ve teröristlerden yayılan hastalıklar gösterilir.  Film burada, günümüz dünyasında homoseksüelliğe karşı olan ön yargıyı eleştirir. Bugünkü Avrupa’yı ve özellikle Fransa’da yaşanan olayları, eş cinsellik karşıtlığını göz önüne aldığımız zaman, filmdeki distopyanın yavaş yavaş gerçekleştiği hissi uyanıyor insanda. Peki eş cinsellik kapitalizmde ne için hoş görülmez? Ahlaki yanını bir kenara bırakacak olursak, kapitalistler homoseksüelliğe sömürecekleri sınıfların ortadan kalkacak olmasından dolayı karşı çıkar. Eş cinsel evlilikler artarsa dünya nüfusunda, doğan çocukların sayısında ciddi anlamda azalmalar yaşanır ve bu iş gücünün gittikçe azalacağı, üretimin düşeceği ve kapitalistlerin zenginliklerinden feragat edeceği anlamına gelir. Din bunu ve bunun gibi birçok olayı engellemek için birebirdir. Devlet her zaman dini kullanır. Filmde de sürekli dinsizlerin cezalandırılışından vs. bahsedilerek insanların korkarak dine sığınmaları ve devlete itaat etmeleri sağlanır. Marx’ın da dediği gibi, din tam bir afyon olarak kullanılır.
Filmde dinin kokuşmuşluğu, piskoposun yaptığı sapıklıklarla anlatılır. Yaşlı piskopos kendisinden yaşça küçük kız çocuklarıyla beraber olur ve hala halkın dini önderidir.
İlgi çekici noktalardan birisi de, Başkanın kurmaylarıyla ve halkla sürekli olarak bir ekrandan konuşmasıdır. Bu her izleyiciye, kuşkusuz ki George Orwell’ın 1984 romanını ve Big Brother’ı anımasatacaktır. Başkanın halkın arasında dolaşan muhbirleri de, onları sürekli olarak gözetleyen Big Brother’ın gözleridir.
V televizyon binasını ele geçirip tüm ülkeye yayın yaptığında, “Aynaya baktığınızda suçluluk duyuyor musunuz?” der. Burada baskının artıp dallanıp budaklanmasında halkın da payı olduğunu vurgular. Gerçekten de baskı rejimi gittikçe artan dünyada ve ülkemizde, halk sesini çıkarmadığı sürece bunun sorumlusu olacaktır ve aynaya baktıklarında suçluluk duygusunu hissedeceklerdir. Buna bağlı olarak V, insanların hükümetlerden korkmaması gerektiğini, hükümetlerin insanlardan korkması gerektiğini anlatır. Buradan yola çıkarak insanların devlet için var olduğu değil, devletin insanlar için var olduğu sonucuna ulaşırız. Zubrutski, Mitropolski, Kerov yazarlarının İlkel, Köleci ve Feodal Toplum kitabında bahsettikleri devlet, insan topluluklarını güvence altına almak amacıyla, toplulukların ortaya çıkardığı bir organizasyondur.
Filmde dikkat çeken bir ayrıntı da, baskı aracı olan medyanın propagandacı spikerinin bir ışıkçıyı kovmasıdır. Burada baskıcı kapitalist rejimde bir emekçinin hayatının ne kadar ucuz ve değersiz olduğu vurgulanır. Spiker televizyonda kendisini kötü gösterdiği gerekçesiyle ışıkçıyı işten atıverir.
Kokuşmuş İngiliz monarşisinden bahsedip de İrlanda sorununa değinmemek olmaz. Filmde Komiser Finch’in, devletin görevlisi olmasına rağmen, annesinin İrlandalı olması sebebiyle sadakatine güvenilmez ve ona karşı sürekli kuşkuyla yaklaşılır. Burada İrlanda’nın İngiltere için bir sömürge ve öteki olması, İrlandalıların da İngilizler için birer öteki olması gerçeği gözümüze çarpılır.
Günümüz Avrupa’sında yükselen İslam karşıtlığı, filmde vurgulanan önemli noktalardan da bir tanesidir. Şovmen Gordon evinde birçok yasaklı eser biriktirerek koleksiyon yapar ve bu yasaklı eserler arasında bir Kuran da vardır. Gordon aynı zamanda bir eş cinseldir de. Evinin basılıp yasaklı eserlerin ortaya çıkmasın ardından mahkum edilen Gordon idam edilir. İdam edilmesinin tek bir sebebi vardır; ne homoseksüel oluşu ne de Yaşasın Kraliçe tablosudur. Öldürülmesinin tek sebebi evinde bulundurduğu Kuran’dır. Gordon’un evinin basılmasının sebebi de, V’den etkilenip yaptığı mizahın ucunun monarşiye dokunmasıdır. Çağdaş toplumların gelişmişlik düzeylerinin göstergelerinden birisi de devletin mizaha yaklaşımıdır. Burada hükümetin en ufak bir eleştiriye tahammülü yoktur ve Gordon derhal tutuklanır. Tıpkı bizde de mizaha saygı gösterilmeyip Penguen’e dava açılması ve Olacak O Kadar’ı yayınlayabilecek bir kanalın bulunamaması gibi.
Marksizm devrimin iki şekilde olabileceğini söyler. Birincisi, kapitalizmin kendisini gönüllü tasfiye edişi, ikincisi ise zenginliklerinden vazgeçmeyen kapitalistlere karşı verilen savaş. Filmde devrime giden yol kuşkusuz ki ikinci yol. V’nin önderliğinde kanlı bir savaşım verilir ve monarşinin simgesi olan parlamento binası (tıpkı Guy Fawkes döneminde olduğu gibi) havaya uçurulur. Filmde diyalektikle bağlantılı birçok nokta da vardır. V etkiye tepkiyle karşılık verilmesinden bahseder ve kendisinin böyle olmasından ona yaşatılan koşulları sorumlu tutar. Burada her şeyin birbirine bağlı olduğu tezini savunan diyalektiğin birinci çizgisi “Karşılıklı etki ve evrensel bağlantı yasası” karşımıza çıkar. Filmde karşımıza çıkan bir diğer diyalektik maddesi ise, “Karşıtların Savaşımı”dır. Bu madde, bir değişim olabilmesi için çelişkilerin gittikçe keskinleşmesi gerektiğinden bahseder. Monarşi halka ne kadar baskı uygularsa, toplumdaki değişim de o kadar hızlı olur. Filmde de çelişkilerin giderek keskinleşip bir polisin küçük bir çocuğu vurmasıyla zirve yaptığını ve isyanın başladığını görüyoruz.
JAMES Mc TEIGUEFilmin sonunda V’nin bir metroya yüklediği patlayıcılar parlamento binasına gider ve binayı havaya uçurur. Film 2005 yılında çekilmiştir. Burada dikkat çeken bir tesadüf var. El Kaide 2005 yılında, G-7 zirvesi İskoçya’da toplanırken Londra’daki metro istasyonunda bir bombalı saldırı gerçekleştirmişti. Dünyanın aristokratları Britanya’da buluşmuşken, tıpkı aristokrasinin ve monarşinin simgesi olan parlamento binasının havaya uçurulması gibi burada da metro istasyonunda bir saldırı gerçekleşmiştir. Bu, not almakta fayda olacağını düşündüğüm küçük bir ayrıntıydı.
Ayrıca filmde kullanılan Guy Fawkes maskesi, bugün bütün dünyada muhalif hareketler içerisinde bulunan kişiler tarafından bir simge olarak kullanılmakta. Anonymus, RedHack gibi birçok muhalif örgüt bu maskeleri kullanmakta, birçok eylemci gösterilerde bu maskeleri takmakta ve maskelerin satışı gittikçe artmaktadır. Gözden kaçmaması gereken bir ayrıntı, maskenin telif hakkı, onu yaratan yapımcılarda ve Warner Bros Pictures’tadır. Yani kapitalizme muhalif olan eylemlerde, simge olarak kullanılmak için alınan her maske, kapitalizmin dev şirketlerinden Warner Bros’un cebine katkı sağlamaktadır. Şirket bu durumdan oldukça memnundur. Bu da ne yazık ki filmi popüler kültürün bir parçası haline getiriyor ve punk kültürünün geçirdiği süreci akıllara getiriyor.
Analizin ikinci bölümünde, Bordwell’in Çağdaş Amerikan Sinemasında Görsel Üslup makalesinden yola çıkarak filmin çekim teknikleriyle yansıttığı ideoloji arasındaki tezatlığı göstereceğiz. Film çekim teknikleriyle, var olan Hollywood sistemini, yani dolayısıyla hakim ideolojiyi yeniden üretmekte. Bunu, Bordwell’in ortaya çıkardığı dört madde yardımıyla filmin belli başlı sahnelerini analiz ederek görebiliriz.
İlk olarak filmdeki kurgu hızına bakarak diğer Hollywood filmlerinden ayrılıp ayrılmadığını görebiliriz. Bordwell popüler Amerikan sinemasında ve ondan etkilenen diğer akımlarda, bir planda ortalama çekim uzunluğunun 3 ila 6 saniye olduğunu söyler. Bu süre Hollywood sinemasının başlangıç tarihlerinden 60’lara kadar 8-11 saniye arasıyken günümüzde bu şekli almıştır. Günümüzde çoğu aksiyon filmlerinde 6 saniyelik bir plan bile bulmamız zordur. Tüketim kültürünün doruğundaki bir toplumda, insanların her şeyi bir an önce, hızlıca yaşayıp bitirdiği bir dünyada, kar amacı güden sinemanın da hızlı akması şaşırtıcı değildir.
Filmin başlangıç sahnesinde (Guy Fawkes’in kim olduğuna dair olan sahne) 6 saniyenin üzerine çıkan bir plan bulmamız çok ama çok zor. Sahne bir aksiyon sahnesi, bunun gereği olarak planların hızlı geçmesi günümüz Hollywood sinemasının neredeyse bir kuralı olmuştur. Filmde olayın asıl geçtiği zamana geldiğimizde ise sahne televizyonda bir spikerin konuşmasıyla açılıyor. Bu sahnenin bitimine kadar neredeyse tüm planların ortalama süresi 4 saniye. Yalnız iki mekan arasında V’den Evey’e geçiş yapılan bir plan tam olarak 10 saniye sürmektedir. Bunun haricinde bu sahnede bu kadar uzun bir plan bulunmamakta. Bir sonraki sahnede, Evey’in sokağa çıktığı sahne, 2 saniyeye kadar düşen planlar bulunmakta. Bu sahnede de 6 saniyenin üzerinde bir plan bulmak çok zor. Evey’le V’nin bir binanın çatısına çıktıkları sahne olan bir sonraki sahnede de bir planını ortalama uzunluğu 4 saniyedir.
Filmin başlarından ortalarına doğru ilerleyelim. V’nin Evey’i kaçırıp başka birisi olarak sorguladığı sahnede filmin genelinde bulunmayan, istisnai çekim uzunluğu sürelerine rastlıyoruz. Bu sahnede Evey karakterinin yaşadığı yoğun korku duygusu uzun plan süreleriyle verilmiş. En uzun plan süresi 12 saniyeye kadar çıkmaktayken en kısa plan süresi yaklaşık olarak 3 saniyedir. Bu sahnede ortalama uzunluk 6-7 saniye olarak değişmektedir diyebiliriz. Bir sonraki sahne, Evey’in saçlarının kazındığı sahnede yine çok kısa, 3 saniyelik planlar bulunmaktadır. Kadının hücrede geçirdiği süreleri gösteren sahnede plan uzunlukları otalama olarak yine 3-4 saniye arasında gidip gelmekte. Ta ki duvardaki bir delikte bir mektup buluncaya kadar. Mektubu bulduğu planın uzunluğu yaklaşık olarak 10 saniyeyi bulmakta. Mektubu okumaya başladığı plan ise 15 saniyeye kadar sürmekte. Buradaki planların uzun tutulmasının sebebi duyguyu daha sağlıklı bir şekilde yansıtmak olsa gerek.
Filmin sonlarında, Bay Credi’nin başkanı V’ye getirip öldürdüğü sahnede en uzun plan süresi 6 saniyeyi bulmakta. Sahne ilerledikçe aksiyon unsurları arttığı için bu süre gittikçe düşmektedir. Bu sahneden son sahneye kadar olan tüm planların ortalama çekim süresi 4 saniyedir. Bu örneklerden anlayacağımız gibi film planlarının ortalama çekim süresi Çağdaş Amerikan Sineması’ndan bağımsız değildir.
Filmde ikinci olarak inceleyeceğimiz şey ise objektiflerin odak uzaklıkları. Bordwell’in tespitlerine göre uzun odaklı objektifler birçok sebepten dolayı çağdaş sinemanın vazgeçilmezi. Bu sebeplerden birisi uzun odaklı objektifin açıyı daraltarak kameraların birbirlerini görmeden çekim yapmasına, dolayısıyla film çekerken birden fazla kamera kullanılıp işi kolaylaştırmasına yol açmasıdır. Bu objektifler sayesinde netlik kaydırma hareketleri de gittikçe yaygınlaşmıştır.
Filmin yine başındaki Guy Fawkes’in idamı ile ilgili olan sahnesinde uzun odaklı objektifin kullanıldığını görebiliriz. İdamı izleyen izleyiciler çekilirken açının dar olduğunu, Guy Fawkes’in idam sırasındaki açısını, seyircilerin gözlerindeki yakın çekimleri bu maddeye bağlayabiliriz. Başlangıç sahnelerinden olan Evey’in hazırlanıp makyaj yaptığı bölümde de yer yer uzun odaklı objektif kullanılmıştır. Televizyonda konuşan spiker gösterilirken ve Evey aynanın karşısında makyaj yaparken bunu rahatlıkla anlayabiliriz. Hatta makyaj sahnesinde kadının aynadaki görüntüsünden kendisine netlik kaydırması yapıldığını görebiliriz.
Evey’in hücreye kapatıldığı sahnelerde de genellikle uzun odaklı objektifler kullanılmıştır ve birçok netlik kaydırma hareketine yer verilmiştir ( örn. Evey’in duvardaki delikte mektubu bulduğu planda).
Duygu verilmeye çalışılan birçok diyalog sahnesinde bu objektiflerin yardımından yararlanılmıştır. Ayrıca başkanın televizyon ekranında konuştuğu her planda yine uzun odak kullanılmış, kafayı üstten bastıran close-up çerçeveler kullanılmıştır.
Bir diğer incelenecek madde diyalog sahnelerindeki yakın çerçeveleme. Burada diyalogda bulunan iki kişi tek bir karede değil ayrı planlar alınarak ayrı karelerde gösterilir. Bu da plan uzunluklarının süresinin düşmesiyle orantılıdır.  Bunu filmdeki hemen hemen her diyalog sahnesinde görebilirsiniz. Örnek olarak filmin başında Evey’le muhbirlerin sokaktaki sahnesini, Evey’in V’nin evine geldiğindeki diyalog sahnelerini, V’nin doktoru öldürmeye gittiği sahneyi vs. örnek gösterebiliriz. Neredeyse tüm diyalog sahnelerinde kamera konuşan kişiyi çerçevesine alıp diğer kişiyi çerçeve dışında bırakmıştır veya amors açısı yaratmıştır.
Son olarak dolaşan kamera maddesini inceleyeceğiz. Bordwell dolaşan, hareketli kameranın çağdaş sinemadaki vazgeçilmezlerden olduğunu söyler. Karakteri merkezde tutmak için takip çekimlerinde kameranın hareketinden sık sık yararlanılır. Ayrıca kameranın merkezden kayarak sahneyi bitirmesi veya merkeze gelerek sahneyi açması da bugün kurgu için büyük avantajlar sağlamakta. “V for Vendetta” filminde de serbestçe dolaşan kamerayı çokça görebiliriz. Yine buna örnek olarak sahneler göstermemiz gerekirse, ilk sahnede Guy Fawkes’in yürüdüğü, askerlerle dövüştüğü sahnede kamera sık sık Fawkes karakterini takip etmekte. İkinci sahnede V aynanın karşısındayken kamera ondan kayarak uzaklaşır kayarak aynanın karşısındaki Evey’e geçer. Burada da kurguya nasıl katkı sağladığını görebiliriz. Polislerin Evey’in evini aramaya geldikleri sahnede evin içinde dolaşan kamerayı rahatlıkla fark edebiliriz. Evey’in kendisini hücreye kapatan kişinin V olduğunu öğrendiğinde aralarında geçen diyalog sahnesinde yine kameranın hareketini görebiliriz. Ve filmin meşhur sahnesi olan V’nin Credi ve adamlarıyla dövüştüğü sahnede de merkeze kilitlenmiş halde dolaşan kamerayı fark edebiliriz.
Gördüğümüz gibi filmin geneli Bordwell’in Çağdaş Amerikan Sineması için tespit ettiği dört maddeye de uygunluk sağlamakta. Tabii ki belirttiğimiz gibi istisnalar da mevcut. Buradan yola çıkarak filmin bir popüler sinema yapıtı olduğunu, bu çekim tekniklerini kullanarak bunların sağladığı kolaylıklardan yararlandığını ve maddi kaygılar güden bir film olduğunu söyleyebiliriz. Ortaya çıkan sonuç, yazının başında değindiğimiz gibi, “V for Vendetta” filminin bizlere içerik olarak muhalif, karşıt bir bakış açısı sunarken, çekim teknikleri ve kurgusuyla popüler sinemanın ürettiği hakim ideolojiyi yeniden ürettiğidir.
Kaynaklar:
Sinema, İdeoloji, Eleştiri  (Jean-Luc Comolli, Jean Narboni)
Felsefenin Temel İlkeleri  (Georges Politzer)
İlkel, Köleci, Feodal Toplum  (Zubrutski, Mitropolski, Kerov)
Devletin İdeolojik Aygıtları  (Lois Althusser)
Yoğunlaştırılmış Devamlılık Kurgusu: Çağdaş Amerikan Sinemasında Görsel Üslup (David Bordwell)


Bu Eleştiriyi Paylaşın!