Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum
Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum


Unutursam Fısılda
Yazan : Emre SEVEN

Unutursam Fısılda
Yönetmen
Çağan Irmak
Senarist
Çağan Irmak
Oyuncular
Farah Zeynep Abdullah
Mehmet Günsür
Işıl Yücesoy
Tür
Dram, Müzik
Yapım
123dk. Türkiye, 2014






Yine bir pazar akşamı, izleyeceğim filmden emin olarak çıkıyorum evden. Bu haftaki hedefim  Çağan Irmak’ın son filmi, Unutursam Fısılda.

Yönetmen Çağan Irmak olunca beklenti de yorumlar da kaçınılmaz. “Klasik bir Çağan Irmak Filmi”. “Çağan Irmak İmzalı Film”

O yüzden önce bu iki kavramın altını çizelim.

İmza, kişinin kendi ürettiği, sadece kendisine ait ve kopyalanması zor olan, her seferinde – milimetrik farklar da olsa – aynı şekilde çizilen bir şekil.  Klasik olarak tanımlamak ise o kadar kolay değil. Çünkü Klasik sözcüğünün anlamı da, yanlış kullanımı da çok. Ecnebi kökenli bir sözcük! Ecnebice sözlükten bakıyorum o halde.  Dört farklı anlam çıkıyor karşıma. Tipik, takdir edilen, çok iyi ve geleneksel.

O zaman şöyle diyorum. Unutursam Fısılda, konu itibari ile genel izleyici kitlesi tarafından takdir edilme olasılığı yüksek, çok iyi oyuncular ve geleneksel temalar barındıran, tipik bir Çağan Filmi. Fragman Çağan Irmak imzasının tellalı. Hayal ve Baba’nın hayale tepkisi , aile içi husumet,  İstanbul’a kaçış ve Ege’ye dönüş,ve filmin sonuna yakın bir yere saklandığı apaçık belli olan öldürücü darbe. Hep görülen, duyulan ve yaşanmasından çok ama çok korkulan. Köklü, “klasik” bir korku. Ve tabi ki çağan Irmak filmlerinin olmazsa olmazı, Işıl Yücesoy ve Hümeyra gibi klasikler…

İsim Unutursam fısılda. Anlamlı. Bir uyarı unutma ihtimaline karşı. “Unutma” temasına ilerde değineceğim.

Karakterlere ve hikayeye kattıkları anlama bakalım.

Deli dolu başına buyruk Hatice, kendi kurallarıyla yaşayan “Hemşire” Hanife’nin hayalinin metaforu. Sürekli onu dizginlemeye çalışıyor Hanife. Aynı zamanda seviyor gizli gizli koruyor.  Fakat pek gücü yok hayallerinin “sesini” dinlemeye Hanife’nin. Kaçıp gidiyor Hatice hayalinin peşinden Hanife’den çok şeyler çalarak.

Devlet memuru Hanife. Mesleği de kendi de garantici kuralcı. Müzik aşığı liseli Hatice uçarı ve hayalci. Hanife gizli gizli şiir yazıyor. Hatice avaz avaz şarkı söylüyor. Hatice hayallerinin peşinden uçup gidiyor, Hanife olduğu yerde kalıyor. Boşuna dememişler… Söz uçucu, yazı kalıcı.

                                                                                                                                                                                                                 ÇAĞAN IRMAK

Genç, zengin,yakışıklı, hayta müzisyen Tarık, Yeşilçam sinemasının en tipik örneklerinden.  İğne “vurucu” Hanife de zincir “vurulmaz” Hatice de kasabaya gelir gelmez Tarık’a “vuruluyor”.  Tarık belki aşkın belki ilhamın belki de nefsin metaforu.

Haylaz Tarık hayali yani Hatice’yi seçiyor.  Ailelerinden ilişkilerine ve hayallerine onay alamayan hem müziğe hem birbirlerine aşık bu iki genç, hayaller şehri İstanbul’a Tarık’ın arkadaşı Erhan’ın yanına kaçıyor. Erhan hikayeye çok bir anlam katmasa da, vefa metaforu olarak düşünülürse, hikayedeki  sönüklüğü ama sevimliliği ile anlamdaki yerini buluyor diye düşünüyorum.

Filmin ana mesajı ve teması Unutmak. Unutuyoruz. Ayperi yani Hatice gibi geçmişimizi yaşadıklarımızı unutuyoruz. Hanife gibi hayallerimizi unutuyoruz. Hatice gibi vefayı unutuyoruz.  Eski filmleri unutuyoruz. Popüler olana,piyasaya kapılıp özgünlüğü unutuyoruz.  ”Alzehimer” unutmanın bir hastalık olduğuna güzel bir gönderme.Hanife’nin mesleği “Hemşirelik” hem sağlık hem kardeşlik “Unkapanı” vefasızlık,  ”Müzik” gerçekten kaçış temaları olarak filmin ana mesajına uyumlu. Şiirin unutulması şarkının önce parlaması sonra sönmesi ise Edebiyat & Müzik dünyasına bir gönderme olarak düşünülebilir.

Filmin bana göre en başarılı yönü oyunculuklar. Farah Zeynep Abdullah, doğallıyla sesinin güzelliğiyle, kelimenin tam anlamıyla döktürmüş. Kendisini de, rol için kendisini seçen direktörü de kutlamak hatta ayakta alkışlamak gerekir.  Işıl Yücesoy ve Hümeyra’ya yorum yapılmaz sadece hayran olunur. Mehmet Günsür’ün oyunculuğu Tarık karakterinin,hikayenin ana unsurlarından biri olmasına karşın , Günsür’e sırtını fazla dayayıp çok derinleşememesi sebebiyle biraz sönük kalıyor. Erhan karakterini canlandıran Kerem  Bursin, Hanife’nin gençliğini canlandıran Gözde Çığacı ise rollerinin gereğini başarılı bir biçimde yerine getirmiş.  Karakterlerin gençliğini ve yaşlılığını canlandıran oyuncuların uyumu (Işıl Yücesoy – Gözde Çığacı,  Hümeyra – Işıl Yücesoy) biri hariç başarılı. Kerem Bursin ve Köksal Engür hem vücut hem ses uyumu bakımdan doğru bir seçim olmamış.

Hikaye iki ayrı zamanda işleniyor. Geçişler muazzam. Sepya  filtresi, dekor, renkler- özellikle sarı ve yeşil tonlar-  unutulması olası 70′lere ve “Yeşil”çam’a çok uygun.

Müzikler hem konuya uygun hem doyurucu. Nostaljik aromalı yeni şarkılar üretebilen Kenan Doğulu büyük bir alkışı hak ediyor.

Senaryonun özgün olmayışı (Yeşilçam’a bir selam olarak bilinçli yapılsa da), Hanife karakterinin gereksiz iç monologları, dilin şiirsel ve doğal olma arasındaki çelişkisi, derinleşemeyen, “olmasa da olur” bazı karakterler, anlama çok büyük katkılarda bulunmamasına rağmen filmin sonunda birden bire büyük sürprizmiş gibi sunulan “oda” ise bana göre filmin zayıf yönleri.  Filmin sonunda Hümeyra’yı dinlemek hem biz seyircilere hem de Hümeyra’ya büyük bir jestti. Ancak Irmak filmin finalini Işıl Yücesoy&Hümeyra düetiyle  neden yapmadı diye düşünerek çıkıyorum salondan, kulağımda Hümeyra’nın sesi, içimde yazma hevesi. Eve koşa koşa gidip unutmadan yazmalıyım içimden geçenleri. Unutursam Fısıldayın ey ilhamın perileri…


Bu Eleştiriyi Paylaşın!