Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum
Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum


Torino Atı

Torino Atı
Yönetmen
Bela Tarr
Senarist
Laszlo Krasznahorkai
Bela Tarr
Oyuncular
Janos Derzsi
Erika Bók
Tür
Dram
Yapım
146dk. Macaristan, 2011

 

Bela Tarr’ın egzistansiyalizme kendi bakış açısını da kattığı ve sembollerden sıkça yararlandığı filmde, siyah beyaz renklerin o eşsiz etkisini ustaca kullanan yönetmen film boyunca izleyiciye hissettirmek iste






“Ahlaka boyun eğme, bir hükümdara boyun eğme gibi kölece ya da mağrur yada çıkarcı ya da teslimiyetçi ya da budala bir heyecan ya da düşüncesizlik ya da umutsuzluk eylemi biçiminde olabilir.”(Friedrich Nietzsche – Tan Kızıllığı)


Nietzsche şüphesiz felsefi düşünceleriyle ve kişiliğiyle tarihteki en önemli filozoflardan biri. Nihilizmi yeniden temellendiren bu ünlü düşünürün bir Torino Atı hikâyesi vardır bilir misiniz? Alman filozof Nietzsche bir gün İtalya’da seyahati sırasında bir atın sahibi tarafından kırbaçlandığına tanık olur, atı korumak için ata sarılır ve ardından bayılır. Daha sonra ilerleyen günlerde kendisine akıl hastalığı teşhisi konur ve yaklaşık ölümüne kadar olan on yılını yatalak bir şekilde konuşamayarak geçirir. 
Peki Nietzsche’nin kopuşu ve kendini dünyadan soyutlamasının gerçek nedeni neydi? Nietzsche’yi bu kadar etkileyen o ata ne olmuştu ve gerçekte Nietzsche için ne anlam ifade ediyordu? Bu soruların cevabını seyirciyi film boyunca düşündürerek vermeyi amaçlayan Macar Yönetmen Bela Tarr’ın son filmim dediği “The Turin Horse”sinema tarihine geçen felsefi bir başyapıt. 


Bela Tarr’ın egzistansiyalizme kendi bakış açısını da kattığı ve sembollerden sıkça yararlandığı filmde, siyah beyaz renklerin o eşsiz etkisini ustaca kullanan yönetmen film boyunca izleyiciye hissettirmek istediği atmosferi gerek çekim tekniğiyle gerek kullandığı müzikle yansıtmayı başarıyor. Senaristliğini Tarr’ın filmlerinde görmeye alışık olduğumuz yazar Laszlo Krasznahorkai’nin üstlendiği eser bizi Mihaly Vig’in “Horse” adlı bestesi ve fırtınanın derinden gelen öfkeli sesiyle karşılıyor. Hikâyemiz Nietzsche’nin at ile karşılamasından hemen sonrasını konu alıyor. Birbirine muhtaç olan üç canlının kısır döngü içinde yaşadıkları hayata tanıklık ediyoruz. Atın sahibi engelli yaşlı adam (Janos Derzsi) ve kızı (Erika Bók) derme çatma bir evde yaşamaktadırlar. Zorunlu olmadıkça birbirleriyle neredeyse hiç konuşmayan bu karakterler sürekli aynı yemekleri yer ve aynı işleri yaparlar bir sabah uyandıklarında yaşlı adam atı ahırdan çıkardığında atın hareket etmediğini görür büyük bir şiddetle atı kırbaçlar fakat at tepki vermez yaşlı adam ne kadar uğraşsa da atı hareket ettiremez daha sonra at yemek yememeye su içmemeye başlar ve kendini dünyaya kapatır, bu atın kendi içinde sağladığı özgürlüktür. Her gün rüzgârın uğultusunda camdan dışarıyı izleyen yaşlı adam kendi için bir kaçış yolu yaratamaz ve zincirlerine daha sıkı bağlanır.
Yaşlı adam evlerine biraz palinka için ziyarete gelen adamın (Mihaly Kormos) elde etme ve yozlaştırma hakkındaki fikirlerini dinlemez ve saçmalık olarak nitelendirir. Kızı evlerinin hemen yanında bulunantek kaynak olan kuyudan her sabah su çekerek evlerine taşır. Ta ki kuyu kuruyana kadar. Yaşlı adam neredeyse hayatının tamamını geçirdiği evi hiç düşünmeden ellerindeki tek kaynak kuruduğu için kızıyla terk eder fakat tekrar geri dönerler. Çünkü gidecekleri yer kendilerinden daha uzak değildir. Konusu bu yönde olan film felsefi olarak içinde birçok simge barındırıyor. Her izleyicinin film ile ilgili farklı çıkarımlar ve yaklaşımlar yapması Tarr’ın filmlerinde alışık olduğumuz ve yönetmenin sevdiği yönlerden birikonu olarak da The Turin Horse buna çok yatkın. Diyalogların az görselliğin daha ön planda olduğunu söylemek mümkün. Verilmek istenen mesajın görsel yollarla verilmeye düşünülmesi daha akıllıca olsada diyalogların yine de yetersiz kaldığını belirtmeliyim.Kullanılan dekor ve mizansenler depresif havayı sizinde solumanızı sağlıyor. Oyuncu seçimi karakterlerle özdeşmiş bir şekilde onların yoksulluğunun sadece maddi olarak olmadığını hissettiriyor. Yönetmene sık olarak yöneltilen “Bütün filmleriniz karanlık bir temaya sahip bir sebebi var mı ?” sorusuna “Benim bütün filmlerim komedidir! Onlara gülünebilir, bazen acı bir gülüş… Hayatın kendisi böyle değilmi zaten ?” cevabını vermiştir. Böyle unutulmaz bir eserle sinemaya veda eden Tarr bazı sorularınızın cevabını bulmanıza yardımcı olacaktır.
 


Bu Eleştiriyi Paylaşın!