Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum
Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum


Soğuk Savaş
Yazan : Berfin YÜKSEL

Soğuk Savaş
Yönetmen
Pawel Pawlikowski
Senarist
Pawel Pawlikowski
Oyuncular
Joanna Kulig
Tomasz Kot
Borys Szyc
Tür
Tarihsel drama/ Romantik
Yapım
88 dkdk. Polonya, Fransa, 2018

 

 

Bir aşk hikayesinden çok “olamama” hikayesi






Romanın ilk paragrafında her şeyi tanımlamak gerekiyor: yapıyı, tonu, üslubu, tempoyu, uzunluğu, hatta bazen herhangi birinin karakterini... Bu cümle Marquez On İki Gezici Öykü’nün önsözünden. Bana sorarsanız bu filmler için de geçerli. Bir film; derinliğinin, temposunun, hatta belki muhtemel sonunun ipucunu vermeli ilk sahnesiyle seyredene. İzlediklerime dair beklentimi belirleyen ne fragman, ne bolca ödül alması, ne de ne kadar çok kişi tarafından izlendiğidir. İlk beş dakika beklentimi şekillendirip bakış açımın temelini atıyor genelde.

Cold War; daha ilk sahnesiyle, sunacağı görsel ve müzikal şöleni hissettiriyor bize. Ama daha baştan ve film üzerine konuşmadan önce görüntü yönetmenini canı gönülden kutlamalıyım. Görsel olarak filmin eleştirilebilecek tek bir yanı yok bana kalırsa. Daha ilk sahneden büyüleyip içine çekiyor izleyeni. Filmin siyah beyaz çekilmesi, mekân ve objelerin çabasız güzelliği de bu büyüyünün etkisini arttırıyor. Müzikler de en az görsel şölen kadar etkileyici ve vurucu. İşin güzel yanı bunu filmin daha ta başında fark ediyoruz. Görsel ve müzikal bir şölenin içine düştüm dedirtiyor size. Filmin her sahnesi bir fotoğraf karesi desem abartmış sayılmam. Bu görüntülere “filmin ruhu” diyeceğimiz müzikler de eklenince tamam diyorsun, çok güzel bir film izleyeceğim.Pawel Pawlikowski

Evet gelelim en can alıcı kısma; bu film ne anlatıyor? Önce kabaca tarif edip sonra derinlerine inelim. Film, komünist Polonya’dan kaçan orkestra şefi Wiktor ile şarkıcı -aynı zamanda dansçı- Zula’nın aşkının etrafında dönüyor. 

Wiktor ’un da içinde olduğu bir komite devlet destekli bir proje için halktan dans ve müziğe yetenekli bireyleri seçip bir grup oluşturuyor. Bu grup dünyanın çeşitli yerlerini gezip komünist Polonya’yı dünyaya tanıtıyor. Zula ile Wiktor da bu süreçte tanışıyorlar ve bir anda çok büyük âşık oluyorlar. Bu aşkın nasıl bu kadar büyüdüğünü görmemiz bir yana sezdirilmiyor da bize. Komünist Polonya’dan kaçıp kurtulmak isteyen Wiktor, Zula’yı da alıp Paris’e kaçma planları yapıyor. Zula her ne kadar “dünyanın sonuna kadar” Wiktor ile olmak istese de gitmiyor, gidemiyor. Yıllarca birbirlerine denk gelip sonra tekrar kopuyorlar. Bazen şartlar bu birlikteliğe el vermiyor, bazen de aşıklar olduramıyorlar. Bir aşk hikayesinden çok “olamama” hikayesi olarak görüyorum filmi. Savaş atmosferinin zorluklarını birbirlerine tutunarak aşmaya çalışırken birbirlerini “takıntı” haline getirmişler gibi geliyor. Maalesef bu “büyük” aşk bir türlü geçmiyor bana. Oysa her iki karakterin iskelesi, temsil ettikleri çok güzel biçimlendirilmiş, ete kemiğe bürünmüş halde geliyor önümüze. Karakterler üzerine günlerce konuşulabilir fakat aşkları üzerine pek de söylenecek bir şey bulamıyorum. 

Wiktor kapitalist düzeni Zula ise komünizmi temsil ediyor yine aynı şekilde Polonya üretkenlik, tutku, dürtüselliği temsil ederken Paris körleşme, tıkanma, hissizleşmeyi temsil ediyor. Bu ayrıntı filmi izlerken en hoşuma giden ayrıntılardan biri oldu.
Filmi bir bütün olarak çok sevdim Müziği, görselliği, oyunculukları, savaş gibi ajite edilmeye açık bir temayı asla sündürmemesini, kurgunun temas kurduğu ayrıntıları, filmin sonunu çok beğendim. İçime sinmeyen tek yanı izleyene geçmeyen “büyük” aşk hikayesi. 

Artı ve eksileriyle bir bütün olarak düşününce zevkle izlediğim bir film oldu. Canı gönülden tavsiye ediyorum.


Bu Eleştiriyi Paylaşın!