Jean-Pierre Mas’ın müzikleri eşliğinde hayata kendini açan bir ailenin öyküsü. Anneleri kaybolan, farklı hayatlarından toplanıp onu aramaya çıkan üç kardeşin kaybolan hayatları. Yeşim Ustaoğlu’nun Batı Karadeniz resimlerine bakarken şehrin en güzel resimleri bile boğucu geliyor insana. Her şeyi unutmaya başlayan Alzheimerlı bir anneanne ile torunu Murat (Onur Ünsal) ın yol hikayesi… Karmaşanın içinde birbirini bulan iki kayıp kişilik…
Hemen öncesini unutmak mı dır kötü olan?… Cehenneme dönmüşşse bu hayat, terkedilmişseniz en yakınınızdan…. Hemen az öncesini unutuveriyorsanız… Artık bir sürü şeyi hatırlayamadığını söyleyen anneannesine Murat’ın dediği gibi belkide; “Daha iyi ya işte”…
Anneanne rolünde Tsilla Chelton inanılmaz bir oyunculukla bu dokunaklı filme çok şey katmış. “Benim gibi olma , aç kendini” ; sıkıştırılmış şehir hayatlarından kaçışın formülünü müjdeler gibi kendini doğaya teslim eden bir bakış açısı. Sadece saniyeler süren ” Zaten saçım da kepeklenmiş…” arz-ı endamı ile Nazmi Kırık hırsız rolünde…
Ustaoğlu filmografisi bol ödüllü filmler içeren bir listeden oluşuyor… Mehmet ve Berzan’ın İstanbul’da kesişen hikayesi “Güneşe Yolculuk”, “Bulutları Beklerken” ve nihayet “Pandora’nın Kutusu”…
Yönetmen filmini anlatırken;” Yitirilen idealler ve sinsice yerini alan konformizm; gerçeklikten kopmalar, ön yargılar, böylece her an çatırdamaya hazır iki yüzlü aile anlayışı, ve bunun yarattığı bunalımlar, kaçışlar, nihilizm, sınıfsal farklılıklar, iğreti ilişkiler, iletişimsizlik, suçluluk, korkular, yapayalnızlık, kısaca insana dair her şey Pandora’nın Kutusu’nda saklı.” diyor.. Ne kadarı sizi bulur bilemem.. Ama izlemeden siz de bilemezsiniz..
Bu Eleştiriyi Paylaşın!