Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum
Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum


Nine / 9
Yazan : Özgür APAK






Bir Broadway müzikalini böyle riskli bir şekilde yorumlamak büyük cesaret ister, öncelikle bunu belirtmekte fayda görüyorum, bu filmle ilgili yazıma başlarken…

Neredeyse Real Madrid futbol takımı gibi bir yıldızlar kadrosu olan bu filmde, dinamizmle durağanlığı çok dengeli birleştirmiş yönetmen. Bu tür “herkesin oynadığı” filmler çok büyük bir risk taşırlar; bu risk her biri kendi hayran kitlesini elde etmiş ünlü oyuncuların şişkin egoları ile ilgilidir. Rol dağılımının dengesi ve 7 ünlü kadınla uğraşmanın sıkıntısı bir yana, bir de müzikal olacak… Of ki ne of!

François Ozon’un “8 Femmes” filmini izlediniz mi bilmiyorum ama o film de, tıpkı bunun gibi her biri ünlü olan 8 kadının oynadığı ve başka kimsenin olmadığı bir filmdir. Üstelik de “Nine” gibi o da bir müzikaldir. Lakin Ozon’un müzikal anlayışı ile Broadway müzikalleri elbette çok farklı; ancak risk aynı risk. Ozon, bu işin üstesinden o kadar iyi gelmiş ki tam olarak hatırlamıyorum ama herhalde bi’ 6 kere filan izlemişimdir “8 Femmes”i. Muhteşemdir, mutlaka izleyin.

Neyse gelelim bol kadınlı ve bol riskli “Nine” filmimize… Başrolünde Daniel Day-Lewis’ in bir İtalyan yönetmeni canlandırdığı film, bu yönetmenin hayatındaki 7 kadınla olan ilişkiler yumağının tanığı yapıyor bizi.


Rob Marshall
Karısı, metresi, kostümcüsü, annesi, rol kapmak isteyen kadınlarıyla öyle çalkantılı bir ilişkiler yumağı içinde ki bu yönetmen, adeta Fellini’nin “resmi olmayan” biyografisi gibidir… Fellini’ nin filmleri, kadınları ve o kadınlarla olan ilişkileri ve hayatıyla çokça benzerlik taşıyan bu “İtalyan yönetmen” hikayesi, Fellini’nin 8½ filmine de selam göndermeyi ihmal etmiyor.

Bu kadar ünlü kadın bir aradayken onlardan bahsetmemek olmaz. Öncelikle bir çok filmde, özellikle Juliette Binoche’ lu Chocolate filmindeki rolü, karakteri ve oyunculuğu ile gönlümde taht kurmuş olan Judi Dench, yönetmenin kostümcüsü ve aynı zamanda arkasını toplayan sağ kolu karakterini nefis canlandırıyor. Yönetmen ile aşk ilişkisinden ziyade  onunla uzun sürelerdir çalışmış ve yönetmenliğine hayran olan bir kadın olarak, zaman zaman annesi karakterindeki Sophia Loren’in yerine de geçerek müthiş bir oyunculuk sergiliyor. Anne karakterini canlandıran Loren ise katı ve sert bir kadındır. Filmdeki tarihsel geri dönüşlerde bunu açıklıkla görmekteyiz. Dolayısıyla Judi Dench’in yarattığı karaktere sığınır hikayesi anlatılan yönetmen. Bu anlamda filmin masumiyet yönünü de çağrıştırır.

Sophia Loren, İtalyan sinemasının dünyaya kazandırdığı en önemli yüzlerden biridir. Bir çok filmde oynamışsa da asıl çıkışını Vittori de Sica’nın ‘La ciociara’  filmi ile yapmıştır. Sonrasında ise İtalyan Sinemasının neredeyse simgesel kadını olmuştur. Hakkında söylenecek çok söz olsa da izlemek en güzeli, onu…

Marion Cotillard, benim için aşık olmamın çok kolay olacağı bir güzelliğe sahip… O buğulu gözleri, güzel küçük yüzü ile hiçbir şey yapmasa da seyredilmeyi hakediyor bana kalırsa… Oyunculuğu elbette ki çok iyi, özellikle filmde oyuncuların deneme çekimlerinin izlendiği sekanstaki konuşması ve oyunculuğu enfes. Fedakar ve eskiden oyuncu olan bir eşi canlandırdığı bu filmde, bir süre sonra artık canına tak demiş olan kocasının sadakatsizliğinden dolayı onu terk edecektir. Filmin dramatik kurgusunda çok önemli bir yeri vardır, zira yönetmeni allak bullak edecek olan bir sürecin başlangıcı olur bu…

Hakkında çok kesin bir yargımın olmadığı Penélope Cruz ise yönetmenin ateşli metresi rolünde bu filmde çok iyi bir performans göstermiş. Bir çok filmini izlediğim ama nedense pek istikrarlı bir oyunculuk göremediğim Cruz, bu filmde hem kendi müzikal sahnelerinde cüretkar dansını, hem de normal sahnelerde dramatik yanını konuşturmuş. Yönetmenin vazgeçemediği ve eşinin en büyük rakibi olan bu karakteri çok iyi resmetmiş. Filmin dramatik yapısında “vazgeçilemeyen ateşli kadın” gibi bir rol ile zıtlıkları çoğaltıyor.

Filmin diğer çok önemli karakterini de Nicole Kidman canlandırıyor; yönetmenin filminde oynamak isteyen ama bir türlü eline senaryoyu geçiremeyen kadın… Nicole Kidman, bu kadar esmer ağırlıklı kadınların yanında tam anlamıyla bir zıtlık yaratıyor. Daha önemsiz rollerde olan Stacy Ferguson ve Kate Hudson’ı saymazsak filmdeki ana karakterlerden tek sarışın olan Kidman oluyor. Çok hayranı olduğum bir oyuncu değil kendisi ancak “kötü bir oyuncudur” diyebilmek mümkün değil elbette… Bu filmde ise bu kadar iyi oyuncunun yanında bana kalırsa o da çok iyi bir iş çıkarmış; “kaprisli, güzel ve sinema sektörünün gözbebeği”  ve aynı zamanda “yönetmenle flört eden ve ona hayran bir diğer kadın”  rolünde aslında zaten kendini canlandırmış filmde. Neredeyse taparcasına sevdiğim Lars von Trier’in Dogville filminin setinde yaşanan bir olaydan bahsedersek, ne demek istediğim daha iyi anlaşılır: Dogville filminin setinde, istediği her şey Trier tarafından lüks olarak değerlendirilmiş olan Kidman, kendine ait özel karavan, makyöz vs. gibi şeylerden mahrum kalmıştır. Ünlü bir yıldız olarak Avrupa’da bir film setinde kendisine herhangi bir oyuncu statüsünde davranılıyor olmasına içerlemiş ve hemşerisi Russell Crowe’a dert yanmıştır. İlk bulduğu uçağa atlayıp sete gelen Crowe ile Trier takışmışlar, ufak bir kavga etmişler… Ve sonrasında Crowe’un tehditleri sonucunda da Kidman istediklerini elde etmişRob Marshall .

Daniel Day-Lewis ise canlandırdığı karakter ile baştan sona Marcello Mastroianni’yi hatırlatmaktadır bize. 8½ filmini zlemiş olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır elbette… Ne çekeceğini kendisinin bile bilmediği, hayatının kendisi zaten film olmuş, etrafında ise kimsenin bir şey bilmediği bu yeni filmi için büyük bir koşuşturmaca yaşanan bir “İtalyan yönetmen” rolünde, zaman zaman biraz fazla dramatik kaçmışsa da oldukça iyi iş çıkarmış diyebiliriz. Gel-gitlerini ve karakter dönüşümlerini çok başarılı canlandırmış. Her bir kadın için ayrı bir ruh haline bürünebilmiş olması da gözden kaçırılmayacak bir oyunculuk performansı.

Ünlü müzikal Chicago’nun da yönetmenliğini yapmış olan Rob Marshall, filmde herhangi bir öğretici uslüp kullanmadan, kimseye kadınlar ve erkeklerin ilişkileri hakkında büyük sözler söyleme çalışmadan, sadece olanı mümkün olduğunca herkesin gözünden anlatmaya çalışarak ve de yarattığı koreografi ve atmosfer ile benden on puan aldı.

Müzikleri, muhteşem atmosferi, dekoru, kostümleri ve inanılmaz oyuncuları ile nefis bir film-müzikal Nine.


Bu Eleştiriyi Paylaşın!