Önyargılarımla geldim, hayranlıkla kafamda oluşan cümlelerle çıkıyorum salondan… Bu haftaki hedefim Mahsun Kırmızıgül’ün Mucize’si.
Önyargımın sebebi, Mahsun Kırmızıgül’ün “şarkıcısal”! değil filmografik geçmişi. Beyaz melek, Güneş’i Gördüm ve hele hele fragmandan hareketle çok büyük umutlarla gittiğim New York’ta Beş Minare’den çıktığımda hissettiklerim aklıma geldikçe bu önyargıdan kurtulup filmi, Mahsun Kırmızıgül filmi olarak değil de salt film olarak izlemek oldukça zordu. Fakat başardım. Çünkü Mahsun Kırmızıgül bu kez başarmış.
Filmin ismi Mucize. TDK’ya göre “Mucize”nin dört anlamı var: 1. Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat etmek amacıyla Allah’ın iznine bağlı olarak gösterdikleri olağanüstü olaylar, hâller, tansık 2. İnsanları hayran bırakan, tabiatüstü sayılan olay 3. İnsan aklının alamayacağı olay 4. Olağanüstü, şaşırtıcı. Film ile bu anlamların hemen hemen hepsi ilişkilendirilebilir. Bunlara örneklerle değineceğim birazdan.
Film bir mucize hikayesi. ”Muallim” Mahir’in yarattığı mucizenin öyküsü. Muallim kelimesi filmin temasını da ana fikrini de açıklıyor. Muallim kelimesinin kökü İlim. İlim bilmek demek. Bilmek filmin teması. Muallim ilim getiren, malum eden… Muallimin gelişi bilginin gelişi bir mucize yaratıyor. İşte Muallim Mahir, bilmenin, bilginin, bildikçe sevmenin sevginin sembolü.
Filmde öyle bir karakter yaratılmış ki. O karaktere öyle muhteşem bir oyunculukla can verilmiş ki… Genç oyuncu Mert Turak’ın canlandırdığı Aziz karakterinin karakter açısından da oyunculuk açısından da uzun yıllar hafızalardan silineceğini düşünmüyorum. Ne söylesem yeterince övemeyeceğim için susuyorum ve sadece izleyin diyorum.
Aziz… Görünürde engelli, korkutucu, pis, aciz… Fakat bilip tanıyınca, merhametli, azimli zararsız. Öyle çok şeyin sembolü ki Aziz. Konuşamaması, kendi temizliğini dahi yapamaması, yürümesindeki aksaklık, çocukların alaylarına maruz kalması ile, hor görülmenin, iletişimsizliğin, cehaletin, düzensizliğin pisliğin içinde mahsur kalmış fakat bilgi ile sevgi ile mucizeler yaratan insanoğlunun sembolü Aziz… Aciz Aziz’in Azim’le Mucize’ler yaratışı, insanın dünyada varoluşu.
Muallim okuma yazma öğretiyor çocuklara ve Aziz’e. Dil öğretiyor. Dil demek iletişim demek. Dil anlama isim vermek dolayısıyla anlama sahip olmak demek. Anlama sahip olmak bilmek demek. Bildiğinden korkmaz insan. Bu yüzden karda çok mutlu Aziz. Bu yüzden en iyi atıyla anlaşıyor. Kendisini malum kılan muallimi bu yüzden çok seviyor. Kız isteme töreninde Kur’an biliyor mu, yemek biliyor mu diye sormaları, Aziz’in müstakbel eşinin “biliyorum anne” deyişi bundan. Bilmeyince korkuyoruz, dışlıyoruz, dövüyoruz… Bilince barışıyoruz aramıza alıyoruz, koruyor kolluyoruz. Seviyoruz. Bu temayla sağlam bir mesaj gönderiyor Kırmızıgül. Mesajın adresi de içeriği de oldukça açık. “Doğu Batıyı Batı Doğuyu bilmediği için bu sorunlar” diyor Mahsun Kırmızıgül. Bilin birbirinizi.
Film absürt, gerçek ötesi bir tavırla oynanıyor. Son derece doğru bir karar. Bu absürtlük, hem yönetmene bir özgürlük tanıyor hem de özeleştiriye sevimli bir üslup katıyor. Diğer Mahsun Kırmızıgül filmlerinden bir hayli farklı bu noktada film. Doğuyu idealize etmeye çalışmak yerine, sevimli bir absürtlükle yapılan bazı absürtlükleri eleştiriyor. Doğduğu toprakları yanlışıyla doğrusuyla yani tüm gerçekliğiyle tanıtıyor. Tanıdıkça bildikçe seviyoruz. Komedi&Hüzün arası git gel film, komediden hüzne geçince absürtlük ortadan biraz kayboluyor yerini gerçekliğe bırakıyor. Geçişler başarılı. Her konuya değinmeye çalışma hastalığından -tam olmasa da- biraz olsun kurtulmuş görünüyor Mahsun Kırmızıgül. Buna da artı puan.
Filmin en başarılı yönlerinden biri hiş kuşkusuz görüntüler ve renkler. Enfes bir görsel şölen sunan görüntü yönetmeni Soykut Turan büyük bir alkışı hak ediyor.
Film “hadi canım” denilen bir finalle bitiyor. Bunun ne olduğunu burada söylemeyeceğim ama normalde çok eleştireceğim bu kısmı, filmin absürtlüğünden ötürü garipsemediğimi ve filme uygun bulduğumu belirtmek istiyorum.
Ayrıca sırtını meşhur oyunculara dayamayan bir Mahsun Kırmızıgül filmi ile karşı karşıyayız bu sefer.
Gelelim filmin olumsuz yanlarına.
Mahsun Kırmızıgül filmlerinin en eleştirdiğim yönü kesinlikle karakter ve diyaloglar olmuştur hep. Çok büyük laflar eden tamamen iyi ya da tamamen kötü melodramik karakterlerden hoşlanmadığımı daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. Çok olmasa da yer yer bu tip durumlara rastlıyoruz bu filmde de. Ya da göze sokulmaya çalışan didaktik ve gereksiz cümleler olumsuz bir etki bırakıyor.
Filmdeki eşkıya örgütü ve Cemilo karakteri filmin diğer bir eksi yanı. Oldukça havada kalan ve az önce bahsettiğim Mahsun Kırmızıgül’ün o meşhur mesaj kaygılı her şeye değinme takıntısının ürünü bu karakterler hikayeye neredeyse hiç bir katkıda bulunmuyor. Sonunda o karakterle ilgili müthiş bir sürpriz çıkacak diye beklerken hayal kırıklığına uğradığımı ifade etmeliyim. Ayrıca arka planda işlenen 1960 ihtilali, Menderes’in asılması, Milli Eğitim Müdürü’nün post-militarist tavrı aynı amaçla filme konan fakat hikayede olmasa da olur bazı unsurlar.
Filmin dilinde de Zazaca ve Türkçe’ye geçişlerin zamanlamasıyla ilgili bir sıkıntı olduğunu bir filolog olarak hissettim. Zazaca konuşması gerekirken Türkçe Türkçe konuşulması gerekirken Zazaca konuşulan bazı anlar, -filmin absürdlüğü doğrultusunda bilinçli yapılmadıysa- doğallığa zarar vermiş.
Son olarak, filmin gerçek bir olaydan hareketle yazıldığı uyarısını alıyoruz filmin başında. Bu uyarıyı alınca filme bakışım değişiyor benim. O nedenle bu uyarıyı filmin başında değil de en sonunda alsak diye düşünmeden edemiyorum. Bu filme özel bir durum olmasa da belirtmekte fayda görüyorum.
Yazımın başında mucizenin anlamlarından bahsetmiştim. Onu açıklayarak bitireyim. Eksiğiyle fazlasıyla, hatasıyla kusuruyla, sinema dünyasında kendine yer bulmaya var gücüyle çalışan Mahsun Kırmızıgül, yaşanmış bir olaydan uyarlandığı söylenen ve bir mucizeye tanıklık ettiğimiz bir hikaye anlattığı şaşırtıcı derecede başarılı ve diğer filmlerine oranla oldukça samimi son filmi Mucizeyle sinemasal bir mucize yaratmasa da, kendisinin film yapamayacağını düşünenlere bir şeyleri ispatlama yolunda – her filmine eklediği koşma sahnelerinde olduğu gibi – koşar! adım ilerliyor. Yolu açık olsun.
Bu Eleştiriyi Paylaşın!