Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum
Film Eleştirisi, Sinema, Film eleştirileri, Film kritik, Film yorum


Kırımlı
Yazan : Emre SEVEN

Kırımlı
Yönetmen
Burak Cem Arlıel
Senarist
Nil Ünsal
Atilla Ünsal
Oyuncular
Murat Yıldırım
Selma Ergeç
Baki Davrak
Tür
Dram, Tarihi, Savaş filmi
Yapım
118dk. Türkiye, 2014






Ант эткенмен, миллетимнинъ ярасыны сармагъа,
Насыл олсун бу заваллы къардашларым чюрюсин?
Онлар ичюн окюнмесем, къайгъырмасам, яшасам,
Юрегимде къара къанлар къайнамасын, къурусын!
Yabancı mı geldi? Aynı sözleri bir de latin harfleriyle okuyalım.
Ant etkenmen, milletimniñ yarasını sarmağa,
Nasıl olsun bu zavallı qardaşlarım çürüsin?
Onlar içün ökünmesem, qayğırmasam, yaşasam,
Yüregimde qara qanlar qaynamasın, qurusın!
Peki ya şimdi?
İşte az önce milli marşları “Ant etkenmen” yani “Yemin ediyorum” u paylaştığım halkın filmi, KIRIMLI bu haftaki hedefim.
Her hafta pazar günü gerçekleştirdiğim çok bireysel ve sinemasal ayinimi bu hafta cumaya çekiyorum. KIRIM deyince akan sular duruyor benim için, gün mü değişmeyecek? Aylardır beklediğim filmin biletini satışa çıkar çıkmaz alıyorum internetten. Koltuk ve saat seçimi özellikle E7 ve 7,  salonun 7si ise tesadüfi ikramiye… Soyadım(ız),”Seven(7)” Benim ve O’nun baş harfi  “E” 7lerde ve Kırım’ın filminde bir araya geliyor… Kırım’dan mütevellit çektiğimiz hasrete sinemasal direniyorum!
Kırım’ın en önemli yazarlarından Cengiz Dağcı’nın Korkunç Yıllar romanından esinlenerek beyaz perdeye aktarıldı KIRIMLI filmi.
İsimle başlayalım her zamanki gibi. KIRIMLI. Basit bir isim. Lakin isim önemli. İsim demek kimlik demek. İsim vermek demek sahip olmak demek. Tarih boyunca hem Ruslar hem Türkler isim vermeye çalışmış Kırımlılara. Tatarlar, Kırım Tatarları, Kırım Türkleri… “Tatar” kelimesi Rusların, Rusya sınırları içerisinde yaşayan tüm Türki vatandaşları tanımlarken kullandıkları bir sıfat olduğu için yani Tatar olarak adlandırılan bir çok topluluk (Kırım Tatarı, Kazan Tatarı, Romanya Tatarı, Volga Tatarı vs) olduğundan dolayı Kırımlıları ifade etmekte yetersiz kalıyor. “Kırım Türkü” ise , pek çok Kırımlı tarafından kullanılsa da, aslında Kırım’dan Türkiye’ye göç etmiş kesimi betimliyor. En benimsenen ve şu an resmi olarak kullanılan isim ise Kırım Tatarı. Fakat Kırım’ın asıl sahipleri ise bu halk, birilerinin koyduğu isim yerine kendi topraklarının ismi ile anılmalı. Bu nedenle Kırımlı ismi filme oldukça uyumlu diyebiliriz.
Karakterlere bakalım. Ana karakter, Almanlara karşı Sovyet Kızıl Ordu saflarında savaşırken esir düşüp çalışma kampına gönderilen, orada askeri bilgisi sayesinde Alman komutanların gözüne giren ve Kırım’ı geri almak için Teğmen rütbesiyle Almanların safına geçen Sadık Turan. Mücadelenin Acının Hasretin Metanetin savaş esnasında saf değiştirmesinden ötürü ismine tezat gibi gözükse de asıl vatana olan sadakatin yani Kırımlı’ların sembolü. Soyad “Turan” ise soybirliğinin özünün ifadesi.  Sadık’ın aşkı Polonya’lı Maria. Maria’nın Polonyalı oluşu İkinci Dünya Savaşı yıllarında SSCB ve Almanya arasındaki Polonya paylaşımına bir gönderme oluşunun yanı sıra, Maria’nın neyi sembolize ettiğini anlamak için en önemli ipucu. Evet Sadık’ın aşkı Polonyalı Maria Hem Almanlar’ın hem Ruslar’ın işgali altında kalan Kırım’ın metaforu. “Binlerce kilometre uzaktaki Kırım’a” Maria’nın aşkı ile ulaşıyor tek hayali bağımsızlık olan Sadık.  Filmin sonundaki Sadık ve Maria’nın tepeden görüntüsü,  Kırım’a bir kuş bakışı…

                                                                                                                                                                                                             BURAK CEM ARLIER

Film tren sahnesiyle başlıyor. Kırım deyince tren, tren deyince Kırım aklıma geliyor benim. 18 Mayıs 1944′ de Stalin’in emriyle hayvan vagonlarına konulup canice yurtlarından sürgün edilen Kırımlıların hiç duymamama rağmen unutamadığım sesleri geliyor kulağıma. İçerdiği demir, buhar, düzen, soğuk renkler, ayrılık yavaşlık imgeleri ile savaşın sembolü tren. Bir trende aşık oluyor Sadık Maria’ya. Trenin yavaşlığına soğukluğuna düzenine, kıpır kıpırlığıyla sıcaklığıyla düzensizliğiyle öyle zıt ki aşk! Gerek Sadık ve Maria gerek tren ve aşk arasındaki bu zıtlıklar harmonisi ise aşk kadar güzel.

Trende anlatıyor Sadık hikayesini. Dil Almanca’dan Türkçe’ye dönüyor. Kızıl ordu için savaşırken esir düşüp esir kampına götürülüyor Sadık. Orada çekilen türlü eziyetten sonra tam vurulmak üzereyken bir Alman komutanın dikkatini çekiyor. Önce komutanın emir eri yapılan Sadık, Almanlar Kırımlılardan bir birlik oluşturup bu birliği Kızıl Orduya karşı kullanmaya karar verince, teğmen olarak bu birliğin başına getiriliyor. Savaşı kazanırlarsa Kırım’ın bağımsız olacağını vaat ediyor Almanya Kırımlı birliğe. Kollarında “tamga”lı arma, yüreklerinde Kırım sevdası sırtlarında bu kez Alman üniforması Kızıl Ordu’ya karşı savaşan Kırımlılar yine bir tuzağa düştüklerini fark ettiklerinde bu kez sadece kendileri için savaşmaya karar veriyorlar. Fakat bu bağımsızlık sevdası fazla uzun sürmüyor. Kısa süren ve ölümle sonuçlanan bu “bağımsızlık” isteği 26 Aralık 1917 tarihinde kurulup 23 Şubat 1918′te Bolşevikler tarafından yıkılan bir yıllık Kırım Halk Cumhuriyet’ine bir gönderme olarak yorumlanabilir. Ya da bağımsızlığa ancak ölüm ile kavuşulması, beden içerisinde çeşitli acılar gören ruhun ölünce bedenden kurtulması  fikri, asıl bağımsızlığın ölüm olduğu yönünde bir yorumlama ortaya çıkarabilir.
Filmin hikayesi yazımın başında bahsettiğim gibi Cengiz Dağcı’nın Korkunç yıllar romanından esinlenerek oluşturulmuş. Filmin genelinin kitaptan bağımsız oluşu “esinlenme” sözcüğüyle izah edilebilir ancak, filmin tanıtımında Cengiz Dağcı ismine bu kadar yer verildikten sonra kitaptan bu kadar uzaklaşılmasını doğru bulmadığımı belirtmeliyim.
Filmi, Filmelestirisi.com kriterlerine göre değerlendirecek olursak, görsel yapı kısmında, kullanılan dekorun, renklerin ışık kullanımının savaşın o soğuk yüzünü anlatan hikayeye oldukça uygun olduğunu, savaş sahneleri, ses ve müzik kısmında ise son dönem Türk sinemasının en başarılı örneklerinden biriyle karşı karşıya olduğumuzu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Oyunculuklara baktığımızda, başrol oyuncuları Murat Yıldırım ve Sema Ergeç’in özellikle yabancı dil performanslarıyla göz doldurduğunu görüyoruz. Fakat filmin oyunculuk yönünden bana göre en başarılı ismi Alman Subayı Bauer rolündeki Baki Davrak, ayakta alkışlanacak bir performans sergiliyor.
Senaryo yer yer sürükleyicilikten uzaklaşsa ve çok katmanlı okumaya imkan vermese de konu ve özellikle tempo açısından oldukça başarılı.
Gelelim olumsuz yönlere;
Film boyunca Kırımlı karakterler tarafından kullanılan dilin İstanbul Türkçesi olması filmin bana göre en büyük eksisi.  Almanların Almanca Rusların Rusça konuştuğu Kırımlı’ları anlatan bir filmde, okul baskını sahnesinde tahtada görülen bir kaç kelime dışında Kırım Tatarca hiç bir söz duymamamıza ve Kırımlı bütün karakterlerin dublaj Türkçe’si konuşmasına anlam vermek mümkün değil. Kırımlıların Ruslar tarafından yıllar boyunca yok edilmeye çalışıldığı argümanı -okul baskını sırasında, alfabe değişiklik emrine karşı gelen çocuğa zorla minarenin yıkımının izlettirilmesi gibi örneklerle- konu edilirken, Kırımlıların dilleri Kırım Tatarca’ya yer verilmemesinin hiç bir mazereti olamaz.
Bunun yanında kitapta önemli bir yere sahip olan Süleyman karakterinden filmde hiç bahsedilmemesi, derinleşemeyen ve konuya hayati bir katkıda bulunmayan karakterler filmin diğer eksi yanı.
Velhasıl kelam, yukarıda belirtilen tarihi ve edebi eksiklikler, Kırımlı filminin Türk savaş sinemasının izlemeye ve üzerinde düşünmeye değer bir örneği olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ancak bizlere özellikle savaş filmi üretiminde görsellik kadar tarih ve edebiyat üzerine de düşünülmesi gerektiğini gösteriyor.


Bu Eleştiriyi Paylaşın!