Öyle bir aşkla bağlı ki Kudret arabasına, bir isim vererek taçlandırıyor bu sahiplik duygusunu. Filmin neredeyse tamamında arabanın pardon Karabelanın ismi zikrediliyor.
Sinemasal hasretime son vermek için dolaşırken sinemanın önünde, filmin pek beğenmediğim afişinde Burak Aksak ismini görmemle bileti almam bir oluyor. Hedefim bu hafta vizyona giren Burak Aksak'ın "Karabela" filmi.
Daha önce yazdığım "Bana Masal Anlatma" film eleştirisini okuyanlar nasıl bir beklentiyle filmi izleyeceğimi az çok tahmin eder. "Leyla ile Mecnun" ve "Bana Masal Anlatma"yı izleyenler ise bu beklentiyi bizzat yaşar. Fragman da Burak Aksak severlerin, göndermeler, ince espriler, bizden temalar ve komedi hüzün harmanından ibaret bu beklentisini oldukça yükseltiyor. Fragmanın film üzerindeki etkisine birazdan ayrıca değineceğim.
İsimle başlayalım; Karabela... Cengiz Bozkurt'un canlandırdığı Kudret karakterinin arabasının ismi. Öyle bir aşkla bağlı ki Kudret arabasına, bir isim vererek taçlandırıyor bu sahiplik duygusunu. Filmin neredeyse tamamında arabanın pardon Karabela'nın ismi zikrediliyor. Öyle ki arabanın markasını da modelini de arabadan anlayan anlamayan herkese ezberletiyor bu referanslar. Arabaya ve ismine bu denli yer verilmesinin - bir yol filmi olması ve finalle bağlantısı haricinde -, Burak Aksak araba firmasıyla bir anlaşma yapmamışsa, hikayeye kattığı bir anlam olmalı diye düşünüyorum. Karabela ailesi tarafından tabiri caizse adam yerine konulmayan muhasebe memur emeklisi Kudret'in sahip olduğu, kontrol edebildiği yönetebildiği içinde mutlu ve özgür olduğu tek şey. Evinde ailesinde işinde kısacası hayatında bulamadığı her şeyi arabasında buluyor Kudret. Yaşamındaki eksikliğin üstü örtülü! tesellisi Karabela. Manevi eksiklikleri olan kişilerin sahip oldukları eşyalara takıntılı derecede bağlı olması bu eksiklikleri eşyalarla tatmin etmeye çalışırken çeşitli belalara uğraması sorunsalına, hepimizin aşina olduğu arabaya bağlılık temasıyla dokunmuş Burak Aksak.
Gelelim karakterler ve hikayeye. Hikaye tam anlamıyla Cengiz Bozkurt yani Kudret karakteri üzerine oturtulmuş. İsmine oldukça zıt sünepe Kudret filmin her şeyi. Eşini ve babasını kaybeden, çocukları tarafından terk edilen Kudret intihar etmeye çalışırken "öte tarafta" ölmüş annesiyle yüzleşir. Annesine kimsenin artık ona ihtiyacı kalmadığından ve ölmek istediğinden bahseden Kudret annesinden Antep Kalesi'nde kendisinin yardımına muhtaç biri olduğunu öğrenmesiyle kullanmaya kıyamadığı Karabelasına atlayıp yollara düşüyor. Fakat köprüde İstanbul trafiğine takılıyor. Bu sırada zabıtalardan kaçan işportacı Güven trafiğin açılmasını beklerken hava almak için arabasından dışarı çıkan Kudret'in arabasını çalmaya çalışmasıyla Kudret'le hayatları kesişiyor. Birlikte Antep yollarına düşen ikiliye bir dizi tesadüf ile patronu Atılgan'dan kaçan Burcu ve sevgilisi ailesi tarafından kaçırıldığı için intihar etmek isteyen Efkan da katılınca kendilerini hiç ummadıkları bir serüven içinde buluyorlar.
Senaryonun içinde Burak Aksak dokunuşlar ve oyuncu kadrosunda artık Burak Aksak ekibi diyebileceğimiz Tarık Ünlüoğlu, Berat Yenilmez, Sadi Celil Cengiz'in yanı sıra Hasibe Eren, Zerrin Sümer, Erdal Tosun Zihni Göktay gibi bir sürü usta isim göze çarpsa da film tam anlamıyla bir Cengiz Bozkurt filmi diyebiliriz. Kudret karakterine adeta can veren usta oyuncu her zaman olduğu gibi mimikleriyle tonlamasıyla görüntüsüyle ayakta alkışlanacak bir performans sergiliyor. "Behzat Ç" ve "Ulan İstanbul" gibi başarılı yapımlardan tanıdığımız Seda Bakan ve Erkan Kolçak Köstendil de Burcu ve Güven karakterleriyle rollerinin hakkını veriyorlar.
Peki film yazının başında bahsettiğim beklentileri karşılıyor mu? Cevap maalesef kocaman bir hayır. Fragmanda bu kadar çözüme yer verilmesinin hem beklentiyi artırması hem de filme bir şey bırakmaması koca bir hata fakat Cengiz Bozkurt'un sırtlayıp götürdüğü filmde onun dışında izlemeye değer neredeyse hiçbir şey olmaması filmin kesinlikle en büyük eksisi. Evet Cengiz Bozkurt filmin mıknatısı. Fakat onu çekip çıkarttığınızda her şeyin dağılacak gibi durması diğer karakterlerin neredeyse hiç işlenmemesi, bir kaç güzel espri dışında diyalogların zayıflığı Burak Aksak yapımlarında görmeye alışkın olduğumuz zenginliğe çok ters bir durum. Kendini çok önemli sanan Zabıta, AlCapone takıntılı mafya Atılgan, sevdiğini arayan acılı palyaço vs gibi orijinal ve bizden karakterlerle "kendin ol" mesajını vermiş, hüzün komedi arası çok sağlam bir malzeme yakalamış ve Burak Aksak stili absürd öğeler ve Cem Yıldız'ın şahane müzikleri, Türksoy Gölebeyinin hoş görüntüleri ile çok uyumlu olabilecek film, hikaye ilerledikçe o kadar yavan ve çiğ kalıyor ki, mutlaka bir şeyler kaçırmış olduğumu düşünüyorum izlerken. Başlıyorum detayları aramaya, filme başka açılardan bakmaya. Acaba Güven, Burcu ve Efkan karakterleri Tyler Durden misali Kudret'in zihni dışında hiç varolmadılar mı? Evden işe diye çıkan ama aslında çoktan emekli olan ve yeni bir iş arayan Kudret, işportacılık yaparken zabıtalara yakalandı da onlardan kaçarken bir kaza mı geçirdi? Film boyunca sürekli olarak zorla evlendirildiğini söyleyen Kudret, Efkan ve sevdiğini hayalinde mi kavuşturdu? Hele hele o çat diye gelen son derece gereksiz final bir şeylere gönderme ya da Shaffer'in Equus'una referans mıydı? Yoksa ondan önce bir şeyler vardı da filmin sıkıcılığından uyuyup o kısmı kaçırdım mı?
Bu soruların cevabını elbette bulamayacağım. Fakat Türk Sinemasının en başarılı senaristlerinden biri olmaya aday Burak Aksak'ın kendine özgü kalemi zekası ve zevki ile sinema tarihimizde kendine çok önemli bir yer bulacağına inancım sonsuz, arada böyle ufak tefek Aksak'lıklar olsa da...
Bu Eleştiriyi Paylaşın!