Bir mafya için çalışan iki tetikçi Ray ve Ken, bir işi halletmek üzere Londra’daki patronları Harry tarafından Bruges’e gönderilir. İşe girişmek için Harry’nin talimatını bekleyen ikili, ondan haber gelesiye kadar şehirde turist gibi gezerler ve kim olduklarını belli etmemeye çalışırlar. Ancak karakteristik özellikleri olarak belaya bulaşmadan edemezler. Patronları Harry Ken’i aradığı zaman ise ikili tam bir çıkmaza girer ve bir kurtuluş yolu aramaya başlarlar.
Senaristliğini ve yönetmenliğini Martin McDonagh’ın üstlendiği 2008 yapımı filmde başrollerde Colin Farrell, Ralph Fiennes, Brendan Gleeson gibi usta isimler var. İrlanda kökenli bir İngiliz olan yazar, yönetmen Mc Donagh, daha önce yazdığı birçok tiyatro oyununda olduğu gibi ilk filminde de üstü kapalı bir biçimde İrlanda’ya ve İrlandalılığa göndermelerde bulunuyor. Bunu, İrlanda tarihi ve McDonagh hakkında kısa bir bilgi edinip filmi izlediğinizde daha net görebilirsiniz. Yazar filmde Kuzey İrlanda, Güney İrlanda ikililiğine karakterler üzerinden göndermelerde bulunmuştur ve bu iki arkadaşı birbirine düşüren patron Harry’i de adeta İngiltere’yle özdeşleştirmemizi istemiştir (Harry’nin Londra’da bulunması, vs.).
Filmin daha açılışında, Ray karakterinin “kirli ellerimi Burger King’te yıkadım” repliği göndermelerle dolu bir film izleyeceğimizin mesajını vermekte. İrlanda insanının karakteristik özelliklerini gösteren iki karakter, birbirlerini sevmeyen ama coğrafi açıdan ayrılması imkansız olan Kuzey ve Güney İrlanda’ya benzetilmiştir. Filmde karakterler birbirlerinden çok hoşlanmasalar da belirli bir süreyi birlikte geçirmek zorundadırlar. Ken karakteri Ray’a göre daha entelektüeldir. Patron Harry’nin aramasıyla Ken Ray’i vuracaktır. Bunu da İngiltere’nin oyunlarıyla Güney’i arkasından vuran Kuzey İrlanda olarak yorumlayabiliriz. Daha paspal, küfürbaz, görgüsüz olan Ray ise İngilizleşen Kuzeye nazaran daha geleneksel kalmış Güney İrlanda halkı ile özdeşleştirilebilir.
Birçok İngiliz filminde veya İngiltere’de geçen filmlerde de gördüğümüz, İngilizlerin İrlandalılara karşı yargılarını bu filmde de görebiliriz. İngilizler tarafından genelde güvenilmez, kaba, arkadan iş çeviren şeklinde tasvir edilen İrlandalılarla filmdeki karakterlerin birbirlerine karşı olan tutumları, McDonagh’ın o genel yargıyı filmine de taşıdığını gösteriyor.
İzleyici olarak, kendi kendimize filmin neden Bruges’da geçtiğini sorarsak, hepimizin benzer cevabı vereceğine inanıyorum. Orta Çağdan fırlamış bir kent olan Bruges, mimarisiyle, insanlarıyla bizleri karamsar bir duygu hissetmeye zorluyor. Filmin yer yer neşeli, yer yer hüzünlü konusuna eşlik eden kent sanki bu film için yaratılmış diyor insan. Şehrin o kasvetli havası ve filmin konusu o kadar bütünleşmiş ve iç içe geçmiş ki, bence film başka bir yerde çekilse aynı etkiyi ve başarıyı yaratamazdı.
Filmdeki göndermelerden bir diğeri de çocukların saflığı ve suçsuzluğuyla ilgili. Filmde Ray’in yanlışlıkla bir çocuğu öldürmesinden duyduğu acıyla ve yönetmenin cüce karakteriyle çocuk arasında özdeşlik kurmasıyla böyle bir çıkarıma varabiliyoruz.
Ayrıca Amerikalı bir aileyi betimlerken hepsinin şişman tasvir edilmesi ve adamın kafasında NewYork şapkasının bulunması da gözden kaçmıyor.
İçerisinde birçok gönderme ve metafor bulunan, Bruges kentinin kasveti ve etkileyiciliği eşliğinde izleyiciyi sürükleyen In Bruges, bence mutlaka izlenmeye değer bir film. Ancak filmi izlemeden önce izleyicilerin Kuzey-Güney İrlanda sorunu ve Martin McDonagh hakkında bilgi edinmelerini, yazarın bazı oyunlarını incelemelerini öneririm. Bu sayede filmde daha çok gizli şeyler bulunabileceğine eminim.
Bu Eleştiriyi Paylaşın!