Zaten yapılmış ve özellikle hikâyesi ile beğenilmiş olanı yeni bir filmle, hem de seriyi tek filme sığdırarak anlatmak tabii ki riskler barındırıyor.
Ancak buna kalkışan isim David Fisher…
Stieg Larsson’ın bu etkileyici polisiyesini sinemada önce Avrupalı yönetmenlerden izledik. Avrupalı “Ejderha Dövmeli Kız”; hem hikâye örgüsü hem de barındırdığı aksiyon potansiyeli ile romanın oluşturduğu görsel ve hızlı bir macera beklentisini karşılayamadı. Belki de serinin tek eleştirilen tarafı da buydu.
Kimbilir belki de bu eksikliğin doğurduğu boşluğu doldurmak için David Fisher harekete geçmiştir… Ama kanaatimce, bir yeniden çevrim olsa da, durmak bilmeyen temposu, Daniel Craig gibi aksiyonların başarılı oyuncusunun da katkısı ile David Fisher hemen hiç aksamayan ve Avrupalı çevrimini geride bırakan bir filme imza atmayı başarmış. Avrupalısından farklı olarak görsellik ve kurguda, Hollywood yeteneklerini kıyasıya kullanmış. İyi de olmuş…
Hayranı olduğunuz bir romanı sinemada içinize yıkan filmlerden imtina edenler, serisinin her bölümü daha da kötüleşen “Ejderha Dövmeli Kız” filmlerine gidemez ve bakamaz olduklarını söylüyorlardı. David Fisher biraz da bu açığa çalışmış sanırım.
Daniel Craig araştırmacı ve işleri ters giden gazeteci Mikael Blomkvist rolünde, gözümüz alıştığından belki de; bir gazeteciden çok bir aksiyon oyunculuğu sergilese de çok başarılı.
Ona eşlik eden ve Lisbeth nam-ı diğer “Ejderha Dövmeli Kız” rolünde ise Rooney Mara göz dolduruyor. İçine başarıyla girdiği “kayıp kişiliğe”, sizi de içine çeken dramatik hikâyesinden hiç kopmadan; kızgın, hayata küskün, zeki, tehlikeli ve kırılgan yüz ifadelerini akıllıca yedirerek etkileyici bir oyunculuk sergilemiş.
“Bana bak ben deliyim. Bu yüzümü unutma…”
Boş bulunup şiddete uğrayabilecek kadar zayıf, ama en karmaşık komploların içinden çıkabilecek kadar devasa bir gücü de içinde taşıyan “Ejderha Dövmeli Kız”…
Bana kalırsa siz bu hikâyeyi bir de David Fisher’dan dinleyin… Pişman olmayacaksınız.
Benzer Yazılar
Bu Eleştiriyi Paylaşın!