“Asmalı Konak” la (2002), sinema tadında bir dizi ile ekranlarımızı doldurdu Çağan Irmak. Uzun süre devam eden ve hikâyesinden daha çok kurgusu ve görselliği ile biz sinemaseverlerin aklında yer eden bir TV dizisi olmuştu “Asmalı Konak”. Peşinden bir dizi daha gelmişti “Çemberimde Gül Oya” (2004). Bu kadar ses getiren ve sinemasal unsurlar barındıran diziler sonrasında ilk ve önemli filmi “ Mustafa Hakkında Herşey” (2004) oldu. Psikopat bir kocanın çıldırışını ve uyguladığı vahşeti başarılı bir şekilde yansıtan bu film “Ulak” kadar olmasa da Çağan Irmak filmografisinin en zayıf halkasını oluşturdu.
Küçük prodüksiyonların, eğer film iyi ise fısıltı gazetesi tarafından nerelere getirilebileceğini bize belki de tüm sinema tarihimizde en iyi ispatlayan film ise tabii ki “Babam Ve Oğlum”(2005) oldu. Filmi izleyen hemen herkes ağladı. Bu film Türk Sinemasına Çağan Irmak adını tabir-i caizse kazıdı.
“Ulak” (2008), ”Babam Ve Oğlum”dan sonra tam bir hayal kırıklığı idi. “Babam Ve Oğlum” ile kıvama gelen Çağan Irmak hayranı drama seyircisi sinema salonlarına Çağan Irmak isminin hatırına girdi girmesine ama acemi bir görsellik, konular ve mesajlar arasında savrulan kötü bir senaryonun da olumsuz katkısı ile salondan mutsuz ayrıldı.
Ve “Issız Adam” (2008)… İlişkiler, geç kalmışlık, aşkın korkutuculuğu ve bağlanmak… Yani tam olmasa da ‘Hayatımın Aşkı’ mitosu üzerine düşünen bir film di “Issız Adam”. Film sonrasında belki de üzerine kitaplar yazılan evlenmekten kaçan o acınılası erkek profilleri sokağa çıkamaz oldular. Şaka bir yana “Issız Adam” abartılı drama unsurları barındırmasına rağmen en az “Babam ve Oğlum” kadar beğenildi ve izlendi.
“Prensesin uykusu”nu ben çok sevmiş ve daha önce de yazmıştım; “başarılı ve hiç göze batmayan görsel efektleri ile yarattığı hayal dünyasına inat, sinemanın klişeleriyle dalga geçercesine sizi gerçek dünyada tutan akıllı senaryosu; bam telinizi titreten müzikal yapısı ve görselliği ile son zamanlarda izlediğim en iyi film” diyerek.
Artık birer yıl ara ile film yapan yönetmen bu seferde karşımıza, özelde ‘Girit mübadilleri’nden hareketle “Mübadil” kavramının Türkiye insanında yarattığı travmayı ve İnsanlık tarihinde ki bu kendi ellerimizle yarattığımız gediğin nedenlerinden çok bu sürece ve sonuçlarına değinen yansız ve hümanist bir film ile çıkıyor. Yansız ama realist.
Karşılıklı değiş tokuş edilen, bir tarafın ‘Gavur tohumu’ bir tarafın ‘Türk tohumu’ diye damgaladığı, hayatı bu öteki olmanın baskı ve bu baskının yarattığı güvensizlikle geçen, bizim kadar bu toprakların sahibi olan vatandaşlarımıza/mübadillere neler yaşattığımızı yüzümüze çarpan bir film. O gün yaşanan ve hatta bu günün sosyal atmosferine de ziyadesiyle uyan şovenist hezeyanı, dokunaklı ve birinci elden, içerden, tam da mübadillerin hayatından anlatmış.
Bir dönem filmi olmasına rağmen, dönem dekorları ve görselliği ile kanaatimce tam puanı hak eden “Dedemin İnsanları”, Irmak’ ın “Ulak” da ki görsel hezimeti artık geride bırakarak yeteneğini iyice olgunlaştırdığını bize gösteriyor.
Çetin Tekindor ve Hümeyra Akbay ile bazı oyuncuların sadık yönetmenliğine devam eden Çağan Irmak, Çetin Tekindor ile ’Dede’ rolün de biraz “Babam ve Oğlum” un dedesini çağrıştırsa da bu yanılsamayı filmin hemen başında üzerinizden atıyorsunuz. Çetin Tekindor ve Hümeyra farklı rollerde yeteneklerini bir kez daha gösteriyorlar. Ayrıca Gökçe Bahadır’ ın ‘Nurdan’ rolünde, beni şaşırtan kayda değer oyunculuğuna da burada değinmeden geçemeyeceğim.
Ama kendi adıma ben filmin oyuncularından bahsederken üzerinde en çok durulması gerekenin çocuk oyuncular olduğunu düşünüyorum. Özellikle ‘Ozan’ rolünde Durukan Çelikkaya’da hissedilen bu başarılı oyunculuk ve çocuk oyuncu yönetimi akılda kalıcı ve etkileyiciydi.
Bir sabah uyandırıp sizi doğduğunuz bu topraklara ait olmadığınızı söyleseler… Küfretseler size, farklılığınıza…
Girit’ te yaşayan Türkler bir sabah bunu yaşadılar, Türkiye’ ye sürüldüler… Türkiye’ de ki Giritlilerde o sabah Girit’ e…
Her şeyi hatırlayın… Bir daha yaşamamak için…
Geçmişten hareketle, bugün bile kapı komşusunda farklılıklar arayan şoven hastalığa işaret eden, cesur bir hikaye… Doyasıya drama…
Kaçırmayın…
Bu Eleştiriyi Paylaşın!