1980′li yılların Doğu Almanyasında sıkışıp kalmış, kaçmak istediği ülkenin taşrasına sürülmüş bir doktor. Yaptığı her şey takip edilen, taciz edilen ve sistemin içinde sıkışmış muhalif bir kadın.
Batı’daki sevgilisi Jörg, onu kaçırmayı planlamaktadır. Batının özgür ve rahat yaşamı ile taşraya sıkışmış insanların bir başarılı doktora olan gereksinimleri arasında kalan, vicdanı karakteri ve iyiliği sorgulanan bir doktor. Doğu Almanya’ nın Sosyalist sisteminin en uç araçları olan acımasız polis ve istihbarat elemanlarının yarattığı baskı… Bu baskı ile sesi kısılmış bir taşra kasabası… Denizlerle çevrili bir ada, sıkışmışlık hissi ve bitmeyen gece…
Belkide benim için yılın en güzel sinema olayı olan Adana Altın Koza Film Festivali başladı. Sağa sola savrulup sinemasal bir şeyler yapmanın heyecanı ile ilk girdiğim film “Barbara” oldu.
Christian Petzold ile başladı festival… Kamerasını Batı’dan değil Doğu Almanya’nın içinden konumlandırarak bir sistem eleştirisine girişmiş yönetmen. Dengelerinin kurulması zor bu tarz politik bir senaryoda ve kolaylıkla popülist bir sosyalist sistem eleştirisine kayabilecek bir hikâyeyi; karakterler, tercihler ve psiko-dramatik yansımaları ile yetinerek sürdürmeyi başarabilmek Christian Petzold’a bir dolu festivalde ödüller getirdi.
Kaçılmaya çalışılan ama hayatın aşkın ve iyiliğin de olduğu topraklar.
İnanılması güç, etkili ve çarpıcı renk seçimleri, bir dönem filmini başarıyla veren atmosferini yaratma yeteneği ile “Barbara” keyifli bir festival deneyimi sunuyor.
Yer yer sessizliğin ve rutinin resmedildiği sahnelerde, Nina Hoss (Barbara) un soğuk ve ziyadesi ile mana yüklenebilen yüz ifadesi nasıl bir oyuncu olduğunu açıkça ortaya koymuş.
Esen rüzgâra kendini bırakan, ve hayata her katılışında ki derin yalnızlık ve acısını gözlerinden okuyacağınız bir kadının hikâyesi.
Daha kaçırmadınız. Adana sinema ile dopdolu. İyi seyirler.
Bu Eleştiriyi Paylaşın!