Bu hafta ne izlesem diye “gugıllarken”, arkadaşımın fragmanını çok beğendiğini söylediği filmin yönetmenini görünce, yüzüme yüzüme vuran! eksili soğuğa rağmen uçarcasına koşuyorum sinemaya. Şu hiç bitmeyen reklamlar başlamışken yetişiyorum. Yerime oturan şahsı, yer gösterici arkadaşa orasının benim olduğunu belirten elimdeki tapuvari satın alınmış biletle ve çok kapitalistçe kaldırttıktan sonra , sıcacık bir çay içmiş kadar ısınıyorum film başlar başlamaz… Beni bana bu kapitalist hareketi yaptıracak kadar heyecanlandıran film yani bu haftaki hedefim Burak Aksak’ın şaheseri… “Bana Masal Anlatma”
İçimde çocukça bir sevincin yanında çok Burak Aksak bir beklentinin yükseklik korkusu var. Burak Aksak demek Leyla ile Mecnun demek çünkü…
İncesi bol göndermeler, doğaçlama havası veren zeka ürünü kelimesi bol diyaloglar, bizi bize anlatan temalar, sağlam bir mizah anlayışı, defalarca izlemeye fırsat veren ve can yakıcı derecede güzellikle bağlanan detaylar, komedinin tam ortasında insanı allak bullak eden gerçek bir hüzün, özünü bizden alan özgün karakterler, şarkılar, nesneler, mekanlar ve oldukça ayarında bir hiciv ile beklediğimden çok daha Burak Aksak bir film üretmiş, kendisi bir sıfatla nitelenmekten ziyade bir sıfat olmaya layık Burak Aksak…
Kapitalizmin bizi özümüzden kendimizden uzaklaştırarak içimizde yarattığı boşluğu bize ait olmayan masalları bize satarak doldurmaya çalışmasına ve bizim bu mücadeledeki rolümüze komik, hüzünlü, ince, derin, gerçek, hayali, sinemasal bir hicivle “Bana Masal Anlatma” diyor film…
Filmde derin derin analiz edilecek o kadar çok şey var ki, hepsini bir yazıda anlatmak hatta hepsini bir izleyişte fark etmek bile mümkün değil.
Aşık kahraman Minibüsçü Rızası, Rıza’nın Televizyon aşığı – ki öldürücü darbeyi sonda vuruyor- annesi Selması, hepimizin hayali masallardan çıkıp gelen Ayperisi, büyük yangını! Neriman yüzünden hayatı kaymış Topal Jileti, bence kapitalizm eleştirisinin doruk noktası Çaycı Nabi Abisi, her fırsatta çırağının kafasına vuran Tamirci Haktanı, Kolonyakolik Haşmet Abisi, Madamı, kodaman Timuru, Hocası, Papazı vs ile bütün Suriçili karakterler,ki Suriçi “İstanbul’un ilk kurulduğu yer olması itibari ile öz’ün mekansal sembolü olarak hikayeye cuk oturuyor – ve Suriçi yaşantısındaki mekanlar nesneler ilişkiler vs hemen her şey öylesine bizden ve ötelediğimiz ama içten içe çok sevdiğimiz, kaybetmiş gibi görünsek de aslında sıkı sıkı bağlı olduğumuz bu öylesine bizdenliği filmin ana mesajına uygun olarak öylesine özgün bir üslupla yüzümüze yüzümüze vuruyor ki film bana ayakta alkışlamaktan başka bir şey düşmüyor….
Biraz önce belirttiğim gibi filmi tek bir yazı ile anlatmak mümkün olmasa da ben filmin asıl mesajını sırtladığını düşündüğüm bir karakterden özellikle bahsetmek istiyorum. Karakterden öte canlandıran oyuncu ile ilgili aslında bu tespitim. Tamirci çırağını canlandıran, bizlerin ise yeteneğin biz olduğunu – veyahut yeteneksiz olduğumuzu – bize bağımlısı olduğumuz televizyonda anlatan Yetenek Sizsiniz yarışma programından tanıdığımız minik arabeKSçi! Şahin Kendirci’den bahsediyorum. Programı izleyenler anımsayacaktır. 12 yaşındaki bu minik adam yanık sesi, yarışmadaki - muhtemelen TVlerden izlediği arabeskçi abilerinden gördüğü – “arabeKS” tavırları ve acıklı hayat hikayesi ile izleyenleri hem gülümsetmiş hem hüzünlendirmiş hem de düşündürmüştü. Tıpkı arkadaş ortamında çalınan bir arabesk şarkı gibi. İnceden bir sırıtmayla, sözde dalga geçercesine o arabeskçi duruşun taklidiyle ama ezbere söylenen arabesk bir şarkı. İşte Bana Masal Anlatma bu şarkının, acı üstüne bastırılmış gibi duran Şahin’in Şahinlerin yani bizim hikayemiz. Kapitalizmin gerek TV programları gerek siyaset ile bize sunduğu, yorulmadan emek harcamadan riske girmeden fedakarlık etmeden elde edilecek kazancın masalı ile kandırılan özümüzden uzaklaştırılan, her fırsatta kafasına vurularak mutsuz olduğuna ikna edilip suni mutluluklar satılmaya çalışılan bizlerin hüzünlü ama komik hikayesi…
Filmin öznel büyüsünden çıkıp, filmi Filmelestirisi.com kriterlerine göre nesnel bir değerlendirmeye tabii tutarsak, görsel yapı, senaryo, oyunculuk ses ve yönetmenlik kalitesi olarak en az hikaye kadar başarılı bir film olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Lamı cimi yok… Filmin samimiyetinin ısıttığı sıcacık salondan uzun zamandır izlediğim en iyi Türk Komedisini hatıralarıma eklemiş mutlu biri olarak çıkıyorum, soğuktan ve gripten hapşırarak. Ben değil sen çok yaşa Burak Aksak…
Bu Eleştiriyi Paylaşın!