Film, 1853’te yazılan aynı adlı otobiyografiden uyarlama olduğu için tarihi bir yönü de var.
2014’te başta ‘En iyi film’ ödülü olmak üzere, ‘En iyi yardımcı kadın oyuncu’ (Lupita Nyong’o) ve ‘En iyi senaryo’ (John Ridley) dallarında Oscar ödülü kazanan 12 Years a Slave,
Amerikan İç Savaşı (1860-65) öncesinde New York’tan kaçırılarak satılan Solomon Northup’ın Köle Platt’a dönüşmesini anlatıyor. Filmin, 1853’te yazılan aynı adlı otobiyografiden uyarlama olduğu için tarihi bir yönü de var.
Filmde diğer orta-sınıf arazi sahipleriyle karşılaştırıldığında, daha adil ve insancıl olan ‘sahip’ (master) Ford’un (Benedict Cumberbatch), borcu yüzünden Platt’i Edwin Epps’e (Michael Fassbender) satmasıyla plantasyonlarda çalışan kölelerin yaşadığı işkence ve sömürüyü görüyoruz. Platt’in, okuma-yazma bilmesi ve pasif mücadele yolunu izlemesi, onu diğerlerinden ayırır ve hayatı, tanıştığı Kanadalı Bass’tan (Brad Pitt) bir istekte bulunmasıyla değişir. Ana hikâyenin yanında, tarlada pamuk toplarken söylenilen başta Roll Johny, Roll gibi ağıtlar ve melodiler de, dini unsurlar da taşıyan protest müziğin başlaması hakkında bir fikir veriyor.
Solomon Northup, gerçek hayatta kölelikten kurtulduktan sonra hayatının sonuna kadar kölelik karşıtı hareketin içinde yer alır. İngiltere’de 1833’te kaldırılan kölelik, Fransız sömürgelerinde 1865’te, Amerika’da 1865’te kaldırıldı. Osmanlı Devleti’nde ise Tanzimat reformlarıyla Batı değerlerinin nüfuz etmesiyle çeşitli kaynaklara göre 1840’larda kaldırıldı. Birleşmiş Milletler tarafından 2 Aralık’ın Uluslararası Köleliği Kaldırma (International Day for Abolution of Slavery) günü ilan edilmesi, bu kavramın, modern dünyada insan kaçakçılığı, düşük ücretle çalıştırma, çocuk işçiliği ve eşitsizlik gibi unsurlarla isim değiştirerek varlığını devam ettirdiğini hatırlatıyor. Çoğu zaman kâğıt üzerinde kalsa da, insan haklarının güvence altına alınmasında evrensel normların önemli bir rolü var. Filmdeki bir replik de bunu güzel bir şekilde özetliyor: “Kanunlar değişebilir, ama uluslararası kurallar kalıcıdır.” 12 Years a Slave’in 2014’te Oscar kazanmasından sonra, 21. yüzyılda, çağın dönüştürdüğü ölçüde, benzer bir hikâye işleyen Moonlight’ın 2016’da ödül kazanması, yeni açılımlarla mücadele hikâyelerinin bitmeyeceğinin bir işareti. Her iki filmin de yönetmeninin Afrikalı Amerikalı olduğunu ve 1960-1980 arasında doğan genç kuşaktan olduğunu belirtelim.
Filmde gördüğümüz ev, ahır, müştemilat gibi 19. yüzyıl ikinci yarısına has yerleşimin bir örneği, benim de gezme şansı bulduğum açık hava müzesi (living history park) Amerika’nın Arkansas eyaletinde Little Rock’ta bulunuyor. http://www.historicarkansas.org
Ayrıca BBC için hazırlanan, Michael Portillo’nun 1879’da yazılmış tarihi bir rehberin eşliğinde Amerika’yı baştan başa dolaştığı Great American Railroad Journeys belgeselinde Virginia bölümü de dönemin insanlarının canlandırıldığı bir açıkhava müzesini gösteriyor. (1. Sezon, 15. Bölüm) http://www.bbc.co.uk/programmes/b071clsp Ülkemizde görmediğimiz bu tip canlı ve interaktif müzelerle, tarih, kitaplardan çıkıp gerçek hayatta canlandırılıyor ve bilgi, işlenmiş bir şekilde ziyaretçinin aklında kalıyor.
Bu Eleştiriyi Paylaşın!