Sınıfsal ve ırksal ayrılıkcı düşüncelerin insanlara neler yaptırabildiğini gösteren çok çarpıcı bir film “12″.
Andrei Tarkovsky’ nin yakın arkadaşı; sinema yoldaşı ve de aynı zamanda senaristi Andrei Konchalovsky’ nin kardeşi olan Nikita Mikhalkov Konchalovsky, abisinin izinden giden bir sivri dilli muhalif yönetmen. Hastası olduğum bir yönetmen değilse de filmlerini takip etmeye çalışıyorum.
Her noktasına katılarak izlediğim “12″ adlı bu film bir adalet sistemi eleştirisi yapıyor.
Film bir Çeçen çocuğunun cinayet sanığı olarak yargılanması ile ilgili. Birçok noktada kendimize dersler çıkartacağımız bu film, on iki kişilik bir jürinin bir spor salonuna, çevre ile bağlantıları tamamen kesilerek, karar vermeleri için kapatılmaları ile başlıyor.
Çeçen-Rus savaşı esnasında geçmiş olan bir olaydır bu; bir Rus tarafından evlat edinilmiş olan bir Çeçen genci, üvey babasının kafasını kesmekle suçlanmaktadır. Çocuğun Çeçen olması, ölenin bir Rus olması ve de yargının Rusya’ da yapılması çocuğun katil olduğunu garantisidir (mi?). On iki jüri üyesi tamamen göstermelik olan bir yargı belirtme süreci için salona kapatılır; ancak işler pek de düşünüldüğü gibi gelişmez.
Jürideki insanlar kimlerdir:
Bir ırkçı taksici- fikirsel benzeşlikle yönetmenin “taxi driver” a göndermesidir-,
Şüpheci bir doktor,
Kararsız bir TV yapımcısı,
Nazi soykırımından kurtulmuş bir kişi,
Pek bir hararetli müzisyen,
Mezarlık yöneticisi ve Rus halkını temsilen bir kaç kişi daha…
Toplantının yöneticiliğini ise aynı zamanda filmde oynayan yönetmenin kendisi yapacaktır. Toplantıdaki herkes, “çocuk katil” oyunu verip evine gitmek istemektedir. Kimisinin işi vardır; kimisi turneye çıkacaktır; kimisinin umurunda değildir… Zaten toplantı formalitedir… Ancak aralarındam bir tanesi (hangisi olduğunu söylemeyeceğim) yargılama ve delillerle ilgili bir şüphesini ortaya atar ve de karşı yönde oy kullandığını belirtir. Genç bir çocuğun hayatını ellerinde tuttuğunu söyler ve de diğer on bir kişiyi ikna etmeye çalışır. Oysaki daha önce yazdığım gibi, “çocuk Çeçendir ve de dolayısıyla katildir” düşüncesinde olan on bir kişiyi ise ikna etmek çok zor olacaktır…
Sınıfsal ve ırksal ayrılıkcı düşüncelerin insanlara neler yaptırabildiğini gösteren çok çarpıcı bir film “12″. Benzer durumları kendi topraklarımızda da çok net yaşamaktayız… Hukuk adına bir çocuğun hayatının kararını verecek bu on iki kişi için, delillerle oynanmış olması, ifadelerin çelişkili olması hiç önemli değildir, “çocuk Çeçendir!”. Zaten hukuk dediğimiz şey de –aslında- egemenin çıkarlarını korumak için değil midir? Bu soruya ne kadar “hayır” diye cevap verirsek verelim, hukuk sistemi kuruluşundan icrasına kadar egemene/güçlü olana hizmet eder.
Nikita Mikhalkov, filmde canlandırdığı karakterde “çocuğun katil olduğu” yönünde, filmin başından beri oy kullanmaktadır. Bu, filmi aynı zamanda çok da ilginç yapmaktadır; film boyunca sürekli Mikhalkov’ un neden böyle oy kullandığını düşünüp durdum … Neticede film beni bir çelişki noktasına getirdiğinden, sevdiğim yönetmenin neden göz göre göre “çocuk suçlu!” dediğini anlayamadım; ve ona konduramadım bu tavrı…
Zaman ilerledikçe jürideki insanlar, kullandıkları oyu neden o yönde kullandıklarına dair düşüncelerini etkileyen yaşantılarını dile getirmeye başlarlar; filmin çözülme noktasıdır ve de oldukça uzun tutulmuştur bu bölüm… Irkçılar neden bu yönde, karşı oy kullanan ise neden o yönde oy kullandığını, birbirlerine seslerini yükselterek, kavga ederek anlatmaya başlarlar. Çok acı hikayelerdir bunlar kuşkusuz, ancak “Bu yaşanılmış olanların tüm cezasını bu Çeçen çocuk mu çekmelidir?” sorusu, masanın ortasında can alıcı bir şekilde sürekli durmaktadır… Bu esnada Mikhalkov ise bu kendi deneyimlerini anlatanlar arasında değildir; ancak hala “çocuk suçlu” demektedir… Dünyanın bir çok ülkesinde kullanılan bu jüri sistemi ise bu ağır eleştiriden nasibini almaktadır. Bir ikna yönteminin başarısı, belki de suçsuz bir çocuğu ömür boyu hapse mahkum ettirecektir; peki ya adalet bunun neresindedir?
Film yüz altmış dakika olmasına rağmen, gerilim dozajı çok iyi ayarlanmış olduğundan fark etmeden geçip gidiyor. Zaman zaman büyük mimiklerle bir Stanislavski oyunculuğu göze çarpıp beni mutsuz etmişse de, genel olarak baktığımda oyunculuk güzel; eleştiri sert; mekan ve atmosfer çok iyi düzenlenmiş… Zekice bir senaryo (ki ünlü film “12 Angry Men” in hem bir eleştirisi hem de bir yeniden-yapımı) ile adalet sistemi eleştirilmiştir. Yer yer güzel geriye dönüşlerle ama süprizleri saklayarak beslenen kurgunun da filmin etkisinde payı var. Aynı zamanda, dans gibi Çeçen’ler için çok önemli bir kültürel öğeyi de filmin içine yerleştirmiş olan yönetmen, bu sayede jüridekileri canlandıran oyunculara da bir gerilim öğesi vermiş oluyor. Kanaatimce jürinin salonunda cereyan eden bıçaklı dans sahnesi, filmin en müthiş sahnelerinden biri…
Filmin asıl süprizi ise Nikita Mikhalkov’ un neden “Çeçen çocuk katildir” yönünde oy kullandığını açıkladığı sahnedir. Bu sahnede bir toplumun ve de hukuk denen şeyin en ağır eleştirisi, bir bombardıman gibi üzerimize bırakılmaktadır. Evet açıklama çok acı, ama bunun çok güzel bir fikir olduğu meselesine ise “ikna olmak zorunda” kalıyorsunuz, maalesef… Çok acı evet…
Bu Eleştiriyi Paylaşın!